“Yine hazan mevsimi geldi/Yine yapraklar rüzgarların peşi sıra gidecek…”

Hazan güzel ve hüzünlü bir mevsim . Severim kendisini. Sanki sarının tonlarıyla örülmüş bir dantel. Güzel aydır. Serin, esintili. Kısaca dört mevsimi özünde biriktiren az bulutlu kuşlar sanki.

Uğraşa uğraşa sakinleştirdim her şeyi. Örnekse, sıcakları azalttım, yazlıkları kapattım, göç kuşlara el salladım. Uğraşan ben değilim elbet o. Yaşayanlara da önerileri var sanki.Dalgaya kapılıp canınızı tehlikeye atmayın; dolduruşa gelip savaşmayın, sevişin. Bırakın her canlı nasıl içinden geliyorsa öyle yaşasın. Kadınlarımıza el kalkmasın. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil elbet. Ancak, uzlaşma diye bir barış elçisi var. Ona biraz da sevgi katarsanız, her duvarın üstünden atlanır, her engel akıl ve bilim yolunda yürürsek aşılır. Aşılmayacak engel yoktur aslında, ölümden gayrı.

Savaşmayın dedik ama, savaşın…Uyuşturucuyla son zamanlarda moda olan bonzai ile. Yansıyan haberler içler acısı. Kullananların yaşı giderek aşağı inmekte. Bu ve benzerleri nedeniyle genç ölümler oralarda kol geziyormuş. Böyle bir yaklaşım olabilir mi?. Marifetmiş gibi empoze edilebilir mi?

Yazık!.. Yolumuz nereye? İçki ve sigara yasakları yerine bu zehir ticaretiyle mücadele etmek gerek değil mi? El altından yapılan zehir ve zehirleme ticareti, köşe döndürmede de bire bir miş diyorlar.

Bu tür sorunlarla uğraşmanın da eğitimle mümkün olabileceği bilincine artık ulaşmamız gerek değil mi? Yasaklarla bir yerlere kolayca varılabilseydi, ne güzel olurdu. Hak etmeden ve uygunsuz yollardan köşeyi dönme dönemi hep vardı ve sanırım giderek artmakta. Yabancı ülkelere kaçırılan paparalar, gizli hesaplar, karaları, akları.

Yalnız para ile çok para ile mutlu olunsaydı, keşke. Ama asla böyle bir durum yok, olamaz da. Çok varsıllık zaman zaman insanların başına dert açabilir. Kimse gökten para dolu zembille inmedi.Dünyaya trilyonlarla gelmedi. Çok para kazanmanın kısa yoldan köşeyi dönmenin doğru yolu olabilir mi? İşin içinde mutlaka dolaplar vardır. Ortak kanı, zaten bu?

Ulusal paylaşımdan, eşitlikten, sömürüye karşı olmaktan… hele biraz söz edin başınıza gelmeyen kalmaz.

Fakir Baykurt’un bir romanı geliyor aklıma:”Onuncu Köy”. Bu roman “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” temeli üzerine kurulmuş bir yapıt .Akıcı ve sürükleyici.

Baykurt Köy Enstitüsü çıkışlı. Önemli görevlerde bulunmuş, yazarlarımızdan yalnızca biri. Bir çok yeteneğimiz eğitimsizlik yüzünden bir çok yeteneğimiz kaybolup gitmekte.

Köyü ve köylüyü küçümseyenler bu örnekleri görmeli, yapıtlarını okumalı diye aklımdan geçer hep. Hala hayatta olanların bile olan yazarımız unutturulmak istendiği yolunda kaygılarım bile yok değil. Mahmut Makal hayatta henüz? Dünya çapında bir yazarımız. Arayıp soran, nasılsın diyen var mı hiç.?

Köy ve köylüleri sıkılmadan küçümseyenle, onların ürettikleriyle yaşamıyorlar mı? O köyler ki daha düne kadar okulsuz, yolsuz.Makineler çıkmadan ışıksız, sağlık ocaksızdı. Kaderiyle baş başaydılar.. Bu durum Cumhuriyet’e değin böyle sürüp gitti. Tarımda makineleşmeye kadar hasat ve harman aylarca sürerdi.

Aydınlığın girmediği yerde ya da yerlerde karanlığın koyu gölgesine sığınmak kaçınılmazdır.

Yanlışlar ve boş şeylerle uğraşıp birbirimizi yemekten kalkınmaya sıra gelmiyor, sanki.Aklı başından yukarda olanlar, çıkarları için takla atanlar, silkinin ve kendinize dönün…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.