Her yıl Haziran ayınızı ikinci Pazar günü babalar günü olarak kutlanıyor. Dünyaya meydana gelmemizi sağlayan iki etkenden biri olan babaların sadece yılın bir gününde anılması babalara olan sevgiyi azaltmaz mı?
Tüketim toplumlarında bakıyoruz, yılın tüm günleri kutlama günleri olarak paylaşılmış.
 Haziran ayının ikinci Pazar günü de babalar günü olarak kutlanıyor.
Babalar günü anneler gününde olduğu gibi görkemli, reklamı yaygın bir gün olarak kutlanmıyor.
Babalar, annelere oranla kutlama gününde sesleri az çıkıyor. Hediye alımında anneler daha şanslı olduğu için o günün reklamı daha yaygın oluyor.
Aslında anne, baba gibi evin direği olan canlarımızın sevgilerinin bir güne sığdırılması ne derece doğru. 
Ana baba sevgisi yılın tüm günlerine yayılmalı. Kendilerini dünyaya getirenlere sevgisini esirgeyen evlatlar da bir gün anne baba olacaklar, o zaman anne babanı ne denli sevgiye şefkate muhtaç olunduğunu göreceklerdir.
 Ramazan bayramı ne güzel bir güne rastladı. 
Bir yanda dini bayramımız kutlandı diğer yanda bayramın son günü babalar günü kutlaması oldu.
 Bayram gününde anne babasının yanında olanlar iki mutlu günü birden kutladılar.
Bayramı normal bir tatil olarak kabul eden, ailesi ile kucaklaşmaya gerek duymayanlar ise sahillerde tatil yörelerinde eğlenip bayram gününü geçirdiler.
Toplumumuzun birlik ve beraberliği için en önemli günlerinden biri olan kutsal bayram günlerini ailelerinden uzak günübirlik dostlarıyla geçirenler aslında sevginin en önemlisi olan aile sevgisini önemsemeyen onu diğer eğlencelerle kutlayanlar Türk toplumunun en önemli geleneğini yok sayıyorlar.  
Ramazan bayramını yok sayan, onu ailesine bir telefonla geçiştirenler bu sevginin ne denli önemli olduğunu ilerdeki yaşlarda anlayacaklardır.
Bu bayram içinde yer alan babalar günü de her ne kadar baba sevgisini sınırlayan bir gün olsa da hatırlanması gereken bu gün olarak kabul edilip o gün ebeveynler mutlu edilmelidir.
GELECEK HAFTA BAŞINDA NASIL BİR SEÇİM SONUCU İLE KARŞILAŞACAĞIZ
24 Haziran günü ülkemizde çok önemli bir seçim var.
Ülkemizdeki idari yapısını kökten değiştirecek bir seçim için halkımız sandık başına gidecek. 
Verdiği oyları ile ya parlamenter sisteme yeşil ışık yakacak ya da “ben parlamenter sistemden yana değilim, ülkeyi bir kişinin idare etmesi çok daha uygun” diyecek.
Bu iki idare arasındaki farkı ve bunun getireceği sonuçları halkımız yeterince anlamış değil. 
Çoğu kişi bu seçimi diğer seçimler gibi sıradan bir seçim gibi kabul ediyor.
Aslında öyle değil. Bu idari değişikliğiyle şekillenecek yönetimin dünyada bir benzerinin olmadığı bunun ülkemize has bir idare şekli olduğu söyleniyor. 
Gelecek hafta Pazar günü akşamı sandıktan çıkacak sonuçlar halkımızın kararını belirleyecek.
Bu seçimde gençlerimizin, kadınlarımızın seçim sonucunda etkili olacağını gözlüyoruz.
Seçim meydanlarındaki kalabalığa baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz. 
Çünkü ülkemizde şekillenecek idare şekli en çok gençlerimizin ve de kadınlarımızın geleceğini belirleyecek.
 Şu anda kurulmak istenen idarenin alt yapısı da şekillenmiş değil. 
Alt yapısının seçim sonrası belirleneceği söyleniyor. Bu da ayrı bir muamma.
Her şeyin ötesinde halk iradisine saygılı olmak gerekir.
Her ne kadar eşit koşullarda bir seçim olmasa da, çıkacak sonuçlara katlanacağız. 
Bu şartların nedenlerini halkımızın çok iyi tahlil edeceğini umuyorum.   
KURU TEMİZLEMİ VİTRİNİNİ SATIŞ MAĞAZASI SANMIŞ.
Bir ülkede çarşı gezisine çıkan başbakan bir vitrinin önünde durarak, “yahu şu fiyatlara bakınız halk bir de pahalılıktan bahsediyor. Baksana şu fiyatlara  ,ceket beş lira,gömlek iki lira,pantolon ise üç liraya satılıyor  bundan ucuz fiyat olur mu? “
 Başbakanın bu söz   Üzerine yardımcısı lafa karışır: 
 “Efendim baktığınız vitrin  kuru temizleyicinin vitrini “ der 
BEŞ LİRA 

Bir çocuk yolun ortasında oturmuş hüngür hüngür ağlıyormuş. O anda yoldan geçen yaşlı bir kadın çocuğa sormuş.
 “ Neden ağlıyorsun evladım,?
 Çocuk:
“ Beş liramı kaybettim onun için ağlıyorum”
Kadın çantasından beş lira çıkarıp çocuğa vermiş.
“ Al çocuğum ağlamanı kes  lütfen”
 Kadın çocuğun yanından bir iki adım ayrıldıktan sonra çocuk yeniden ağlamaya başlamış.
Kadın durarak çocuğa seslenmiş.
“ Ne oldu oğlum şimdi neden ağlıyorsun”
     Çocuk başını sallayarak ağlamasını sürdürerek; “ neden ağlamayayım beş liram kaybolmasıydı şimdi on liram olacaktı”

***********************************************    
ATASÖZÜ


Geçmişi iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini şaşırmayasın.

H.MEVLANA
 BUNLARI BİLİYODR MUSUNUZ,?
TÜRKLER HALTERE GÜRZLE BAŞLADI
Ülkemizde halter sporunun bugünkü biçim ve kurallarlayapılmaya başlanması 1890-1900 yıllarında oldu.

       Türklerde  çok önceleri de ağırlık kaldırma denemeleri yapılmış, Osmanlı ordusunda gürz, ağır kalkan gibi savaş araçlarıyla çalışmak günlük dersler arasına girmişti.
Gerçek halter sporu Türkiye’ye ilk kez Galatasaray lisesi beden eğitimi öğretmeni  Faik üstünidman’ın kişisel çabalarıyla girmişti. 
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.