Daha önceki yıllarda olduğu gibi şubat ayı halk arasında kısa olması nedeniyle bazı yörelerde gucuk (kısa)ay diye tabir edilen şubat yine adetini yaptı .
Az da olsa hiç olmazsa soğuklarıyla kışı hatırlattı.
Bu yıl Edirne kıştan nasibini almadı diyebiliriz. İlimiz kışın eski yıllarda olduğu gibi doğru dürüst kar görmedi.
Kışın iyi geçtiğini söyleyebiliriz. Bundan sonra görünen o ki martla birlikte bahar yüzünü gösterecek. Bahar ayları her zaman bir başka güzel olur.
Ağaçlar çiçek açar çiçekler parkları renklendirir, gökyüzü, bulutlar daha güzel görünür, kuş sesleri çevreye yayılır. Bakıyorum bahçemizde soğuğa dayanıklı ve havanın ısınmasını bekleyen bazı çiçekler baharı beklemeden topraktan çıkarak kendini gösterdi.
Allahın insanlar için en büyük hediyesi olan doğa çok cömert. İnsanlar doğa güzelliklerini acımasızca katletmesine karşın,yine bahar geldiğinde güzel yüzünü gösteriyor.
Baharın bahşettiği güzellikleri, kırlardaki yüzlerce çiçeği oralarda yaşamlarını sürdüren canlıların bir tekin günümüzde hangi teknoloji yaratabilir.
İnsanlar asırlardır kendi yaşadıkları dünyayı kirletmek için adeta yarış ediyor.Buna rağmen dünyamız insanların rahat yaşaması için gerekli düzeni ve güzelliği sağlamaya devam ediyor.
Bu evrende her şey, çanlıların en akıllısı sayılan insanlar için oluşmuş .
Ne yazık ki, akıllı denilen yarattıklar olan insanlar diğer canlılardan daha çok kendi yaşadıkları evrene en büyük kötülüğü yapıyor.
Gökyüzüne saldığımız zehirli gazlarla dünyadaki iklimi değiştirdik. Yeşil alanları katlederek yağmur yağmasını engelledik. Denizleri zehirleyip deniz ürünlerini, kendi yiyeceğimizi de zehirleyip en önemli besin kaynağımızı yok ettik.
Şimdi de ülkemizde kendi kendini temizleyen tek kışı olan Saroz Körfezinin güzelliklerini yok etme projeleri geliştiriyoruz.
Ülkemizin doğa güzellikleri ile tanını yerlerine termik santraları kurup oralarını da yaşanmaz hale getirmek istiyoruz.
Deniz kıyıları kamuya ait olması gerektiği halde kıyılarımızda halkın ücretsiz olarak yararlanacağı yerler kalmadı. Tamamı ranta kurban edildi.
Tarlamızda verimi arttırmak için topraklarımızı ilaçlarla zehir deposu haline getiriyoruz.Kırlarda daha önceleri gördüğümüz canlılar, böcekler kuşlar kalmadı.
Kırlarda yaşayan canlılar çevre kirliliğini kurbanı oldu.
Daha önceki yıllarda meralarımızda bulunan ayazmalar dereler ne oldu.
O yıllarda nehirlerimiz böyle mikrop yuvası değildi.
Maalesef yediğimiz, içtiğimiz her şeyimiz bozuldu. İnsanların kazanma hırsı her alana yayıldı.
Bu açgözlülükle kendi yaşamımıza zarar verdiğimizi, her geçen gün sağlıklı insan sayısının azaldığının farkında değiliz.
Teknoloji gelişti gelişmesine de sağlıksız, insan sayısı arttı. Bugüne kadar adı duyulmayan hastalıklar türedi. Genç yaşta insanlarımız bu hastalıklara kurban gidiyor.
Dünyanın güzelliklerini kendi ellerimizle yok ediyoruz.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen baharın gelmesi, doğanın uyanışı yeni doğan bir çocuğun güzelliğini taşıyor.
Bu mevsimde gereksiz şeylerle vakit tüketme yerine doğanın bize bahşettiği güzellikleri görelim ve de bize bu güzelliği sağlayana şükredelim.
Cahit Sıtkı Tarancı şiirinde baharı ne güzel tarif ediyor
BAHAR SARHOŞLUĞU
Yüzümü bulutlara kaldırıp**Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum**Rüzgarla, ilkbaharı
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor**Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu**Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde**Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle baş başa**Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim**Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgar olurum ben de**Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim**Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden.
CAHİT SITKI TARANNCI
----------------------------------
YERLİ MALI TARİHE Mİ KAVUŞUYOR
Daha öncesi yıllarda okullarımızda yerli malı haftası kutlanırdı. Bu hafta süresinde yerli ürünlerimiz tanıtılır, ülkemizde yetişen ürünlerin önemi anlatılırda. Okullarda yerli malının önemini belirten şiirler okunurdu.”yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı” mealinde dizelerden oluşan şiirler okul müfredatında yer alırdı. Son yıllarda yaygınlaşan hibrit tohum tutkusu, daha çok kazanma hırsı yerli malımızı öksüz hale getirdi.
Merak ediyorum. Yerli denilen ürünlerimizden bugün elimizde kaçı kaldı.
Yediğimiz ekmekten içtiğimiz süte,mutfağımızdaki yiyeceklere kadar yabancı menşeli ürünlerin olması bizim gibi tarım ülkesine, süre öncesine kadar dünyada tarımda kendi kendine yeterli 7 ülkeden biri olan bize yakışıyor mu?
Zararın neresinden dönülürse kardır denilir. son yıllarda bu yozlaşmanın farkına varan bazı kurumlar,yerli ürüne yönelmek için çaba harcıyor.
Dileğim odur ki bu çabaya Tarımsal Araştırma Enstitüsü de öncülük edip yerli ürünlerin artmasının yolu açılır. Yediğimiz içtiğimiz her ürünün başka ülkelerden gelmesi bizim gibi tarım ülkesine yakışmıyor.
Dilerim tarımın dışa bağımlı hale getirilmesine destek verenlerin aklı başına gelir de tekrar yerli tohum, yerli ırk hayvan yetiştirmek için çaba harcarız.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
AYRANIN İÇİNE FARE DÜŞMÜŞ
Adamın biri yabancı bir şehirde, bir evin kapısını çalarak bir ricada bulunur:
- Çok susadım ve buralarda su bulamadım. Lütfen bana bir bardak su verir misiniz? Kapıyı açan çocuk, adamın yüzüne bakarak:
- İstersen ayran getireyim, der.Adam bu teklifi memnuniyetle kabul ettikten sonra, çocuk bir çanak ayran getirir.Adam ayranı içtikten sonra çocuk:
- İstersen daha getireyim, der.
- Zahmet olur yavrum.
- Hayır ne zahmeti. Zaten bu ayranın içine fare düştüğü için nasıl olsa dökecektik! Bunun üzerine, adam iğrenerek elindeki ayran çanağını hiddetle yere atıp parçalayınca, çocuk feryadı koparır:
- Anneee, kapıdaki adam köpeğin çanağını kırdı..