Bahar… bahar işte, bahar yani.

Çoklarına göre en güzel, en görkemli… iklim.

Daha hoş geldin güzeller güzeli diyemeden geçiyor işte. Biçilmeyen otlar ve çimler ince ince sararmaya başladı bile. Yazın kavurucu sıcakları, ve o güzel meyveleri yüzünü göstermeye başladı bile.

Kışın soğuklardan zamanımızın çoğu evde, yazın sıcaklardan yine evde geçer. Ev kuşu, dek kuşu.. Bir yaştan sonra böyle oluyor, torba doluyormuş demek ki. Ancak ben bahara bahar demem, bahar benim olmuyorsa… Bunu da unutmamalı insanlar, insancıklar. Akın var akın… nereye derseniz deniz kıyılarına, serin yerlere, yaylalara, ya da klima gölgelerine. Evci olmak da kötü değil hani… Bilgisayar, ekranlar… her şeycikleri ayağınıza getiriyor. İstediğini diziyi, filmi, yarışmayı bulabilirsiniz Ancak inançlar adına yapılan sömürü giderek yaygınlaşıyor. Dindar ve kindar kuşaklar yollarda sanki.

İşte böyle güzel bir bahar gününde yüksekçe bir yerde sessiz ve minik bir park keşfettim. Gazetemle birlikte ve bir süreliğine mesken tuttum orayı.

Genç bir çift vardı girdiğimde. Bir süre sonra çekip gittiler.

Ben gazeteye dalmışken, bu kez de epey yaşlı ve yıprak bir yaşlı, bir sürü yer varken geldi dibime oturdu. Önce yüzüme uzun uzun baktı. Elimdeki izmariti atınca  ağzını açtı. İzmarit öyle her yere atılmazmış, yangın çıkarmış.

Ben buradayım o da benim denetimimde dedim Sesi çıkmadı. Zaten ağzında diş miş kalmadığından ne söylediği zar zor anlaşılıyordu.

Bir süre daha süzdü beni. Ben de okumayı sürdürdüm. Sonunda dayanamadı. “Ne yalanlar yazmışlar gene?” diye sordu. Konuşmaya davet edercesine. Sanırım “muhabbetçi” arıyordu. Amacına ulaşamayınca kalktı gitti. İçinden  kim bilir neler geçmiştir?

Emekli öğretmen olmama rağmen ve çok ve yüksek sesle konuşmanın, bir meslek hastalığı olduğunu biliyorum. Ayaklarda virüs de bir meslek  hastalığı

Buna rağmen, çok ve boş konuşmayı sevmem. Katılmasam da bir yere kadar dinlerim. Zaten konular da belli: Top,pop, siyaset, dedikodu ve diğerleri… Ya da içinde övgülerde olan özel sorunlar.

Konuşmak, sazı sözü yerinde olmak elbette güzel bir gereksinim. Hele  konular ortaksa. Ancak dinlemek de konuşmak kadar gerekli. Eski bir savsözü anımsayalım. “Söz gümüşse sukut altındır…”

Okumak mı?

Orada  dur… Çünkü o, hepsinden gerekli ve önemli. Düşünme ufkumuzu açan, bilgi ve kültür birimimizi yükselten tek yol.

Cehaletin söyleyecekleri bunlar olmadığı için pek fazla değildir. Ancak en çok konuşanlar da onlardır. Ama  boş . Bir tür laf ebeliği. “Cahil cesareti” derler ya; aynen öyle.

Dönelim o minik parka: Daha sonra bir şiir denemesine giriştim. İçedönük ve dalgın bir durumdayken yani motive olmuşken Yine biri yanıma geldi ve tam dibime oturdu. Ne yazıyormuşum… Merak etmiş. Söyledim ben de. Kaçar gibi gitti…

 “Yapma bize büle paça”diyecektim ki; sesim yetmedi

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.