Müslüman toplumlarında dini bayram günleri her zaman dargınların barıştığı, dostlukların pekiştiği günler olarak bilinir. Dinimiz de bunu gerektiriyor.
Böyle kutsal günlerde bir araya gelen, dostlar aileler, hasret giderirler, dostluklarını pekiştirirler, anılarını tazelerler.
Böyle günlerin hürmetine halkımız aralarındaki kırgınlıkları da sona erer.
Asırlardan bu yana toplumumuzda dini bayram günlerimiz halkımız arasında barışın,sevginin, dostluğun en üst düzeye ulaştığı günler olmuştur.
Böyle kutsal günlerde , ayrı yerlerde bulunan aile bireyleri bir araya gelir, büyükler küçükleri bağrına basar küçükler büyüklerin ellerini öper, evlerde dostluk sofraları kurulur.
Bayram günleri yaklaştığında evladına hasret anne babalar evlatlarının sevdikleri yemekleri hazırlar, onların gelmesini dört gözlerle beklerler.
Anne, babalar için evlatlarına kavuşmak onları kucaklayıp hasret gidermek kadar mutluluk verecek bir başka sevgi yoktur.
Bayram namazından çıkanlar, cami önünde birbiriyle bayramlaşırlar.Yakınları vefat edenler bayram günü mezarlarını ziyaret edip dua okurlar.
Bu Türk milletinin asırlardır süregelen geleneğidir. Bayramlar sevgi, dostluk bağımızdır.
Ne acıdır ki, toplumumuz son yıllarda bu güzel geleneğinden kopma noktasına geldi.
Bazı aileler, medeni ve uygar olmanın rüzgarına kapılanlar, bayram günlerini ailelerin bir araya gelmesi, sevgilerin pekişmesi günü olma yerine bu günleri sıradan bir tatil günü gibi kabul edip tatil yörelerinde geçici dostları ile bu kutsal bayramı kutlamayı tercih ederler.
Anne babalarını, yakınlarını ise sadece telefonda birkaç sözcükle bayramlaşma ile yetinirler.
Evlatlarının gelmesini dört gözle bekleyen anne babalar bu durum karşısında evlatlarını, torunlarını kucaklamadan mahrum kalır.
Onlar için hazırladığı yemekleri sunamamamın üzüntüsünü yaşar.
Gelişen teknoloji, toplumda oluşan yeni adetler halkımızı bu güzel geleneklerden uzaklaştırdı. Bayramlarda ailelerin bir araya gelmesi geleneği gittikçe önemini yitiriyor.
Bir toplumun bu tür geleneklerinden ananelerden uzaklaşması zamanla toplumda sevgi bağlarının iyice kopmasına, ailelerin yabancılaşmasına neden olur.
Halkımız toplum arasında bağı güçlendiren geleneklerinden uzak kalmamalı. Onlar tıpkı vücudumuzdaki kılcal damarlar gibi sağlıklı kalmamızı barış içinde yaşamamızı sağlar.
Bizleri birbirimize bağlar. Onlardan yoksun kalırsak toplumda huzursuzluk artar.
Türk halkına has bu güzel gelenek ve göreneklerin yaşatılması gerekir.
Dilerim toplumda yaygınlaşan modernleşme çılgınlığının geleneklerimize kadar sirayet etmesine, onları yozlaştırmasına izin vermeyiz.
Bu duygularla tüm okuyucularımızın, ülkemiz halkının ve Müslüman aleminin mübarek Ramazan bayramını kutlar, Bayramın ülkemize ve tüm İslam alemine huzur ve mutluluk barış getirmesini dilerim.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
UÇSA DA YÜRÜSE DE KEÇİ
İki avcı dağlık bir bölgede ava çıkarlar. Bu avcılardan biri çok inatçıymış hani bir tabir vardır dediğim dedik cinsindenmiş.
Bu iki avcı arkadaş ava çıktığından bir süre sonra dağın yamacında bir karaltı görürler. Avcılardan biri o karaltının keçi olduğunu savunur. Diğeri ise onun kartal olduğunu, keçinin oraya ulaşmasının mümkün olamayacağını iddia eder. Kartaldı-keçiydi diye iddiaya giren avcılar sonunda bir silah atarsak ne olduğu anlaşılır diye kararlaştırırlar.
Silah sesini duyan kartal oradan uçar. Böylece görünen karaltının kartal olduğunu savunan avcı haklı çıkar.
Kendi söylediğinde ısrarcı olan arkadaşı bunu kabullenmez ve o karaltı bence uçsa da keçidir yürüse de keçi diyerek inatçılığını sürdürür.
DÜŞÜNCE NERESİ VURMUŞ
Bir adam yolda yürürken ayağı takılıp düşmüş.Fena halde canı yanmış kıvranmaya başlamış.Bu arada arkasından gelen bir adam yardımına koşup kaldırmış.
Düşen adan kendini toparladıktan sonra yardımcı olan kişiye nazikçe teşekkür etmiş.
“ Yardımınız için sağ olun efendim. Acaba bu iyiliğinizi nasıl öderim” demiş.
Meğer yardıma koşan adam siyasetçi, üstelik milletvekili adayı imiş.Burada da propaganda fırsatını kullanmak istemiş.
Seçimde bizim partiye oyunuzu verirseniz ödeşmiş oluruz” demiş.
Yere düşen adam bu teklif karşısında bozulmuş.
“ Efendi benim bu halime bakıp yanılma ben düştüğümde kıçımı yere vurdum başımı değil” demiş
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
ATALARIMIZ AVRUPA’YA 2000 YIL ÖNCE GİTTİ
Türklerin Avrupa7ya ilk gidişleri birinci yüzyılın sonlarında oldu.
Ancak, Hunların Avrupa’yı geniş şekilde etkilemesi dördüncü yüzyılda olmuştur.
Fransa içlerinde hızla ilerleyen Hunlar 375 yılında Gotları ve Alanları yenerek,Don ırmağını geçtiler.
Romalılar Hunlardan yardımcı güç olarak yararlandılar.
Beşinci yüzyıla gelinceye kadar dağınık yaşayan ve savaşan bir ulus olan Hunlar sonunda birleşerek Avrupa’yı titretmeye başladı.
434-453 yılları büyük Hun Hükümdarı Atilla buyruğundaki Hunlar için en parlak dönemdi.
Atilla,447-448 yıllarında yaptığı sürekli akınlarla Doğu Roma İmparatorluğunu haraca bağladı.
452 yılında Batı Roma İmparatorluğuna bir gözdağı vererek bütün Roma senatörleriyle papayı önünde dize getirdi.453 yılında ölünce Hunlar arasında kardeş kavgaları başladı.Bu nedenle dağılıp gittiler.Doğu Avrupa’da kalan Hunlar da daha sonraları gelen Türklerle kaynaşıp kayboldular.
İLK KADIN MUHTAR, GÜL HANIM’DI
Türkiye’de İlk Kadın Muhtar Gül Hanım’dı. Türk kadınına köylerde muhtar ve ihtiyar heyeti seçimlerinde oy verme hakkı veren kanunun 1934 yılında kabulünden sonra yapılan mahalli seçimlerde, Çine İlçesi’nin Demirdere Köyü’nde Gül Hanım, erkek rakiplerini geçerek muhtarlığı kazanmış; böylece Türkiye’nin ilk kadın muhtarı olma başarısını göstermişti.