Toplumda rant sağlamanın ön plana çıkması gündeme geldiğinden bu yana özellikle inşaat alanında yapılan işlere içinde yaşadığı binalara endişe ile bakıyor.
İstanbul’da bir binanı deprem olmaksızın çökmesi 21 kişinin yaşanı yitirmesi hepimizin kulağına küpe olmalı. Bu binalardan içinde yaşamını yitiren insanlarımızı suçları neydi.
Sağlam diye satın alıp içinde yaşadıkları konutlar bu insanlarımıza mezar oldu.
Bakıyoruz binanın yıkılması ile ilgili olarak suçlu aranıyor.
Bu faciada suçu başka yerlerde aramanın da bir anlamı yok.
Bu binalar yeterince denetlenmiyor olacak ki Bir anda çöküp insanlara mezar oldu.
Bu binaları yapanlar her kimse bu faciadan suçlu değil mi?
Ondan söz eden yok.
Herkes suçu başkalarının üzerine atma peşinde.
Daha sonrada bakıyoruz yanındaki bina da yıkılma tehlikesi olduğu için yıkımına karar verilmiş.
Belki bu konumda çok sayıda binanın olmadığın kim iddia edebilir.
İnsanların ailesi ile günlerini geçirdiği, ömrünü tükettiği konutları yapanlar, bu işleri için keselerini dolduranlar insanlarımızın yaşamını hiç dikkate almıyorlar mı?
Onun ötesinde bu binaları denetlemekle görevli olanlar bu binada kullanılan malzemeleri, deniz kumunu ve diğer malzemelerini kontrol etmiyorlar mı?
Şimdi insanın aklına şöyle bir soru geliyor.
Acaba oturduğumuz binalar ne kadar depreme dayanıklı. Allah esirgesin bir deprem olduğunda bina enkazı altında kalmayacağımızı kim garanti ediyor.
Açıkça söylemek gerekirse binalarımız yeterince denetlenmiyor.
İstanbul’da olduğu gibi Edirne’de de bu tür ihmallerin olacağı endişesini taşıyorum.
Gerçi denetlendiği yolunda taahhütler var. Fakat rantın ön planda olduğu bir dönemde bu denetimlere nasıl güvenebiliriz.
İstanbul’da yaşanan bu felaket hepimizin kulağına küpe olmalı.
Olacak mı derseniz ondan endişeliyim.
Bugüne kadar olmadı .
Çok badireler atlattık otuz bin kişinin yaşamını yitirdiği depremden ders aldık mı?
Hayır:
Deprem için toplanan paralarla süpermarketler yapıp yeşil alanları yok ettik.
İnsanların deprem olduğunda sığınılabilecekleri bir yer kalmadı
------------------------------------
NEDEN OLMASI
İlk öğretim okullarımızın bahçelerinin çoğunda yeşil alan diye bir yer yok, çoğu betonla kaplanmış durumda.
Küçük çocuklar bu betan yığınları üzerinde koşarken bir yerleri sakatlıyor, hayati tehlike yaratacak yaralanmalar oluşuyor.
Okul bahçelerinin hiç olmazsa bir bölümünün çimlerle kaplı olması sağlanamaz mı?
O olmuyorsa, Edirne Belediyesinin yaptığı koşu yolundaki zemin malzemesi okul bahçelerine de yapılamaz mı?
Küçük yavrular koşarken dengesini sağlayamayıp düşüp bir yerleri kırılmaları durumunda milli eğitim yetkililerimiz hicap duymayacak mı?
Okul bahçelerinde beton zemin üzerinde koşuşturan çocukların durumu bu beyleri rahatsız etmiyor mu?
Dileği o ki, velilerin de talebi olan bu isteğimiz, yetkililerin dikkatini çeker çocuklarımız için bu hizmeti çok görmezler.
*******************************************************
İLK KÖMÜRÜ UZUN MEHMET BULDU.
Ülkemiz topraklarında ilk kömür yatağı 1829 yılında ortaya çıkarıldı. Osmanlı Sultanı 2. Mahmut devrinde Uzun Hasan adındaki bir deniz erinin bulduğu bu kömür yatağı Samsun iline bağlı Havza’dadır.
Karadeniz Ereğli’sinden İnebolu’ya doğru uzanır. 180 kilometre uzunluk ve 50 kilometre derinlikteki bir alanı kaplar.
Ülkemizde çıkarılan ilk kömürlerden donanma yararlandı. Bölgede yeni işletmeler açılarak üretimin çoğaltılmasına 1893 yılında başlandı.
Türkiye’de kömür üretiminin %80’i Türkiye Kömür İşletmelerini denetimindedir. Yapılan araştırmalara göre ülkemizde elli altı ilimizde zengin linyit yatakları bulunmaktadır. Antalya, Diyarbakır, Kastamonu Edirne ve Zonguldak’ta ayrıca taşkömürü yatakları vardır
----------------------------------
PANTOLONUMU VERİN
Zengin bir adam ölüm döşeğindeydi.
Üç oğlu yatağının başında cenaze masraflarını tartışmaya başlamışlardı.
Önce en büyük oğlu söz aldı:- “Fazla masrafa lüzum yok. 8-10 araba kiralarız olur biter”
“Kendimiz için de iki araba kiralamayalım. Konu komşudan isteyenler araba kiralayıp gelsinler”
En küçük oğlu:
“ Bir steyşın araba kiralayalım, cenazeyi de oraya koyar kendimiz de şoför mahallinde gideriz.
Onun için hiç masrafa gerek yok.”
Bu konuşmaları duyan ölüm halindeki ihtiyar baba oğullarının konuşmalarını duymuştu. Bu arada güçlükle yatağından doğruldu:
-“ Evlatlarım siz hiç merak etmeyin hele şu pantolonumu getirin ben mezarlığa kadar yürürüm bu konuda size yük olmak istemem.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ÖZLÜ SÖZ
Hak edilmemiş bir alkış ya da ödül kalp para gibidir. Kazanana er geç zarar verir. Rüyalarımız, ideallerimiz de yıldızlara benzer; onları yakalamamız imkansızdır fakat karanlık gecelerde yolumuzu aydınlatırlar.
MONTAİGNE
FIKRA
DALGIN PROFESÖR
Çok dalgın olan profesör akşam eve geldiğinde, eşi gülerek o günkü gazeteyi kendisine uzattı.
“ Bak gazeteler senin öldüğünü yazmışlar” dedi
Profesör gazeteye bakmadan elinin tersiyle itti.
Eşine:
“ Neden güldüğünü anlayamadım” dedi
“ Ölüm haberini verirken biraz üzüntülü ve saygılı olmanı beklerdim”
Profesör paltosunu çıkarırken eşinden bir istekte bulundu:
“ Yarın sabah unutturma da,aileye bir başsağlığı mektubu yazalım”