Vatandaş Gazetesinde Sayın Ümran Güneş’in belirttiği yazımı esas alarak bana, aşağıdaki düşünce ve yorumlarını gönderdi. Kendisinden izin alarak bu yazdıklarını köşemde yayınlanmasına izin verdi. Ben de olaylara kadın gözüyle bakmanın yararlı olacağını düşünerek aynen köşeme alıyorum. Sayın Ümran Güneş’e en azından yazımı okuduğu için teşekkür etmek istiyorum…

-----------------------------------------------

05.09.2020 tarihinde Edirne yerel gazetelerinden Vatandaş gazetesinde kaleme aldığınız ‘Bitmeyen Sorunlardan Yalnızca Birkaçı’ başlıklı yazı dolayısıyla bu yazıyı yazma gerekliliği duymaktayım. Yazınızda belirttiklerinizin kendi görüşleriniz olduğunun, fikirlerinizi özgürce ifade edebileceğinizi ve fikirlerinize saygı duyulması gerektiğinin bilincinde biri olarak benim yazımın da aynı şekilde karşılanmasını beklemekteyim. Yazınızın içeriğinde kadın hakları, kadına gösterilen şiddet ve kadınların yaşayışları üzerinden bazı eleştiriler ve açıklamalar yapılmıştır. Beni bir kadın olarak rahatsız eden ve üzen asıl nokta da bu yazının üslubu ve Edirne gibi özgür, modern ve sevgi dolu bir kentin bir gazetesinde böyle bir yazının olmasıdır.Son zamanlarda ülkemizde sayıları her geçen gün artan kadın cinayetleri, kadınlara yönelik şiddet olayları ve tecavüzleri pek çoğumuz tarafından haber bültenlerinde isimler ve sayılar olarak duyulup ardından unutuluyor. Sadece 2019 yılında öldürülen kadın sayısı 417 iken, 2020 yılının başından itibaren 250 kadın öldürülmüştür. Bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda ölümlerin sadece bir sayı bilgisi olarak anılmaması gerekliliği ortadadır. Bunun ardında önemli nedenlerin olduğu ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması zorunluluğu toplumun her kesimi tarafından yoğun olarak hissedilmektedir.Kadın ve çocuk hakları üzerinde yol katetmesi gereken ülkemizde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulama tartışmalarının gündeme gelmesi ise bu zorunluluğun aciliyetini ortaya koymaktadır.Böyle bir ortamda bahsi geçen gazetede yer alan yazı ile ilgili olarak Böyle bir ortamda bahsi geçen gazetede yer alan yazı ile ilgili olarak yazarın şahsına değil ancak düşüncelerine birkaç ekleme yapmak istemekteyim. Öncelikle belirtilen düşüncelerde şiddet uygulayan erkeklerin bir kadın yani anne tarafından yetiştirildiği vurgulanarak şiddet eğilimlerinin sebebi olarak kadınlar ortaya atılmıştır. Bu tipik bir erkek düşüncesi olmakla beraber çocuğun yalnızca kadın tarafından yetiştirildiği gibi yanlış bir noktaya odaklanmaktadır. Bir çocuğun kız ya da erkek farketmeksizin bir ailede yetiştiği ve bu ailenin anne ve babadan oluştuğu ne yazık ki unutulmaktadır.Toplumdaki şiddet eğilimi yalnızca bir bireye yüklemek bir yandan erkek bireyler için de kabul edilemez bir durumdur.Erkeklerin yani bir babanın ailedeki yeri bir hiç olarak görülemez Yine aynı yazıda kadınların güzelliklerinin peşinde olup annelik görevlerini yerine getirmedikleri suçlamaları vardır. Bu da hiçbir açıdan kabul edilemez. Bir kadının anne olması onun kişisel gelişiminden ve bakımından vazgeçmesi gerekliliğini doğurmaz. Bu tamamen kendini sözü geçen bakımlarına özen gösteren kadından daha çok beğenen bir erkek düşüncesidir.Kadınların hayatın her alanında olması, annelik yapması, bakımlı olması ve kariyer yapması gelişmiş toplumların en önemli özelliklerindendir. Yazarın ileri sürdüğü bir başka düşünce ise yabancı kadınlarla evlilik yapılmasıyla ilgilidir. Bu düşüncenin de ardında yabancı kadınlarla Türk kadınları arasında bir kıyas yapılması söz konusu olabilir. Ancak bu konuda bir şeyler yazmayı ben kendime yakıştıramadığım için devam etmek doğru gelmemektedir. Yazının sonlarına doğru ise ileri sürülen düşüncelerde erkek egemen toplum ve kadın hakları konusunun erkek düşmanlığını körüklediği ele alınmıştır. Bu düşüncenin ise makul bir birey için elle tutulur bir yanı yoktur. Ancak yine de birkaç şey söylemek gerekirse dünyanın iki cins üzerine kurulup insan haklarının genel olmasının savunulduğu yerde annelik görevinin ya da şiddet yanlısı bir erkeğin annesinin yetiştirilmesiyle açıklanması düşüncenin kendi içinde çelişmesidir. Yasaların bu noktada düşünülen anlamda negatif ayrım yapmadığı ortadayken ileri sürülen düşünceler bu yüzyılda ne yazık ki geçerli değildir. Yukarıda bahsedilen yazı bağlamında yine belirtmek isterim ki şahsi olarak herhangi bir eleştiri söz konusu olmamakla beraber yalnızca dile getirilen düşüncelere karşı eleştiriler yapılmıştır. Bir kadın ve bir Edirneli olarak bu düşüncelerin hala var olduğunu görmek hayal kırıklığıdır.Bu nedenle bu anlaşılmanın ortadan kaldırılması için bir düzeltme yapmanızı rica etmekteyim.

Saygılarımla,

Ümran GÜNEŞ

yazım da şöyleydi…

‘Bitmeyen Sorunlardan Yalnızca Birkaçı’

 “Ömür biter yol bitmez..” ne denli  doğruyu yansıtıyorsa, Ömür biter sorunlar bitez tezi de o denli doğrudur… Diye düşünmek elbet o da doğru.”Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar…” dense bile Onuncu Köy var diye düşünmek olası. Ancak “Doğruları söylemekten çekinmeyiniz.” Belki de en doğrusu. Başka bir deyişle, doğrunun doğrusu. Ama tümü kalmayan doğrulardan

Doğrunun da ömrü yok anlayacağınız. Ama yine de ve bence doğruların peşinde olmak en iyisi. Bunlardan en günceli  kadınlarımızın başına gelenler Dayak yiyenler… öldürülenler…Hepsi de insanca değil ve çağ dışı barbarlık. Zaten insan olanın yapacağı şey değil hiç biri. Ancak bu kaba saba erkeklerin yetişmesinde ya da yetiştirilmesinde ne yazık ki anaların payı olduğunu söylemeliyiz. Yani kadınlarımızın bir bölümü ne yazık ki “sütten çıkmış ak kaşık” değil Baltayı hep bildiğimiz gibi kullanırlar. Kadınlık ve analık görevlerini gereği gibi yerine getirmeyenler üzülerek  söylemek gerekir ki, var.Ve büyük bir bölümü güzel görünme (fiziksel) peşinde. Bu yüzden aç kalıp hayatından olanlar. Orasını burasını kestirip güzel olacağını sananlar ve bunlara katlananlar az değil.

Fiziksel güzellik elbette aranır. Bunun çözümü kendinle barışık olmak, iç ve dış temizlik ve bakımlı olmak. Çünkü ilk güzellik geçicidir ve bir süre sonra sırıtır. Halkımız böyle aşırıya kaçanlara boşuna mı “kokana” der.

Şunu da söylemek zorundayım. Moldavya’dan, Rusya’dn ve başka ülkelerden  arayışa gelen kadınlar neden ülkemizi tercih etmekte. Bence kadınlarımızın bunu da düşünmeleri iyi olur Kanısındayım.

Bir yazarımız:”Kadınlar güzel görünmek sevdasından kurtulabildikleri ölçüde varlık ve kişilikleriyle güzel olacak, insanlık ailesindeki saygın yerlerini alacaktır. (Bozkurt Gövenç-Cumhuriyet- 25 Kasım)

Bu konuda Nazım Hikmet’in yaklaşımlarına yer verilmiş aynı yazıda:

”Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır; ayıplarımız ve dökülen kanlar, karabasanlar gibi çizer kadınların yüzünü”

Boşanmalardaki artışların nedenleri araştırılmış mıdır bilmiyorum ama ,  çok önemli artılar olduğunu  biliyorum.

Sevgi, saygı ,hoşgörü…. Temelleri üzerine kurulmayan bu durum elbette ve çabucak çöker.

“Erkek Egemen toplum” deyişi ve “kadın hakları yaklaşımı bana ters geliyor. Çünkü erkek düşmanlığını körükleyemezsiniz. Dünya iki cins üzerine kurulmuştur. Kadın hakları yerine “insan hakları” söylemi daha sağlıklı geliyor bana. Şunu yadsıyamayız. Yasalar bile böyle bir ayırım yapmamalıdır. İnsanlık her iki cinsiyle bir bütündür. Ne erkek kadınsız, ne kadın erkeksiz olmaz Bu tavır yaradılışın özüne uygun değildir.

Geriye kalan bence şu. Elele ve gönül gönüle verip şu yaşamın tadını çıkarmak. Kadınlar da erkekler de bu konularda sık sık özeleştiri yapmalıdır. Şiddetin her türlüsü insan olmanın özüne yakışmaz.  Buna “diliyle dövmek de dahildir, biline Tek yanlı olmaz. Olsa da mutlaka eksik kalır…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.