Nisan ayındayız,doğanın güzelliklerini en iyi şekilde sergilediği, kış uykusundan uyandığı ayın içindeyiz.
Bakıyoruz,ağaçlar çiçek açmış, çevremiz yeşilliklere bezenmiş durumda.
Her ne kadar hava sıcaklığı biraz düşük olsan da yine çevremize baharın güzellikleri canlılığı hakim.
Ne yazık ki insanlarımızın kafasındaki sorunlar , yarın endişeleri bu güzelliklerden yeterince yararlanmasını doğanın güzelliklerini doyasıya izlemesini engelliyor.
Kafalarda herkesin gelecek konusunda “ Acaba” sorusu var. siyasette olduğu gibi insanların yaşamlarındaki gelecekleri konusunda da endişeleri var.
Ülkemizde gelişen olaylar. Siyasetteki kutuplaşma bu endişelere zemin hazırlıyor.
İnsanlarımızın gelecek yıllar konusunda endişeleri artıyor.
Geçim derdi, özellikle dar sabit gelirli vatandaşlarımızın belini büküyor.
Bakıyoruz seçim sonrası kaşla göz arasında elektrik ve akaryakıta yüklü bir zam yapıldı.
Toplum,seçim telaşındaydı, bu zamlar unutuldu gitti.
Böyle ana tüketim ürünlerine yapılan Her zam insanların kısıtlı olan maddi imkanlarının biraz daha daralmasına neden oluyor.
Bugün kaç insanımız bahar aylarının bu güzelliklerini doğadaki bütün canlıların bu güzelliğe katkısını, göçmen kuşların gelişini,kış günlerinde toprak altına giren canlıların yeryüzüne çıkışını fark ediyor.
Yaşam zorlukları insanlarımızı çevre ile ilgisini iyca kopardı. Bakıyoruz caddelerde şen şakrak gülen neşeli insanlarımıza dahi rastlamıyorsunuz.
Her kesimden olan insanlarımızın kafasında gelecek endişesi sarmış
--------------------------------
ÖĞRENCİLER GELECEK ENDİŞESİNDE.
Üniversiteye giden gençlerle konuşuyorum. Gelecekleri konusunda fikirlerini almak istiyorum.
Çoğunun gelecekteki yaşamları konusunda endişeliler, enerj deposu gençlerin çoğu geleceğe karamsar yaklaşıyor.
Geleceğimizin güvencesi olan gençliğimizin bu durumu kimseyi endişelendirmiyor mu?
Bırakınız evlenmeyi, yuvak kurmayı, iş bulup geçim derdine düştük. İmkanlarımız olsa yurt dışına çıkmak istiyoruz” diyorlar.
Son yıllarda bu güzel ülkemizde iş bulamayıp başka ülkelere giden binlerce insanımız var. Türkiye bir beyin göçü ile karşı karşıya.
Gençlerimiz geleceğini düşünerek yıllarca okullarda dirsek çürüttüğü ülkesinden başka ülkelere göç etmek zorunda kalması ne demek?
Siyasiler kısır çekişmelerinden fırsat bulup gençlerimizin sorunları ile ilgilenmiyor, veya ilgilenmek istemiyor.
Bugüne kadar köylerde iş bulamayan gençlerimiz şehirlere göç etti. Şimdi de şehirlerde iş bulamayanlar başka ülkelerde geleceklerini arıyorlar.
Türkiye gibi tüm dünyanın ilgilendiği bu güzel ülkemizde bu kadar nüfusu geçindiremiyor, iş bulamıyorsak, tarlalarını ekip halkı doyuramayıp dış ülkelerde her türlü gıda ürünü ithal etmek zorunda kalıyorsak, bu ülke yönetiminden sorumlu olanlar şapkaların önüne koyup düşünmek zorundalar.
Bu kara mizah değildir. Çıkıp halk arasında dolaştığınızda halkımızın bu durumda olduğun görülecektir.
HİZMET İÇİN HERKES SEFERBER OLMALI
Ülkemizde seçim sona erdi, şimdi başta siyasilerimiz olmak üzere nekresin Edirne’nin kalkınması konusunda seferber olmalı.
Bugün Edirne ekonomik açısından istenilen yerde değildir. Bundan sonra da koşulların daha iyi olacağı konusunda endişeler var.
Burada Edirne’nin dört bir yanına dağılmış eski parlamenterler, Edirne’de yetişip yurdun başka yörelerinde görev yapan Edirneliler, ilimizdeki odalar meslek kuruluşları bir araya gelip Edirne’nin kalkınması için proje üretmeleri gerekir.
Bunda parti farkı gözetilemez.
Yapılan hizmetler tüm halkımızın yararına olacak.
Kısa vadeli çıkarı düşünüp yapılan hizmetleri engellemek kimseye yarar sağlamaz.
Bu bazılarına göre ütopik görünebilir.
Yalnız Edirneli olup kentin dışında bulunan devlet kadrolarında etkili olan Edirnelilerin gücü inkar edilemez.
Bir de buranın imkanlarıyla parlamentoya girip emekli olan parlamento eskileri de bu hizmete katkı sağlamalı.
O imkanları kendilerine Edirne halkı sağlamıştır.
Böyle bir bütünlük sağlandığı, mülki ve mahalli yöneticiler de bu hizmetleri sahiplendiği zaman Edirne’ye hizmet akışı sağlanır.
Başka iller sorunu böyle çözümlemişler. Toplu talepler karşısında devlet yetkilileri kayıtsız kalamaz.
Rahmetli Kemal Unakıtan’ın dediği gibi “Edirneliler bana plan projesiz kendi yararlarına hizmet için geliyorlar. Başka iller ise hizmetleri için projeleriyle geliyor, sonra da sorunlarını çözüm memleketlerine gidiyor” diye bölge insanımızın tutumundan yakınmıştı.
Bölgemizde bu kuralsızlık son bulmalı. Devlet hizmetleri plan proje almadan ve o konuyu halk sahiplenmeden gelmiyor.Biz bu kurallara riayet etmediğimiz sürece buralara hizmet gelmesi hayal olur.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
RADYO İLE İLK KEZ POSTACILAR TANIŞTI
İlk radyo deneme yayını Ankara ve İstanbul’da PTT’nin posta görevlerinde yararlanmak amacıyla kurduğu, beşer kilovat gücündeki verici istasyonundan 1927 yılında yapıldı.
Bu yayınları 1936 yılına kadar Türk Telsiz Telefon kuruluşu yönetti.
Radyonun günlük hayatta önemli bir yer tuttuğu gerçeğini gören hükümet, Ankara’da büyük bir radyo istasyonu kurdurdu. 28 Ekim 1938 günü sürekli yayınlara başlayan bu yeni radyo uzun dalga “ Türkiye radyosu” ve kısa dalga “ Ankara Radyosu” adıyla hizmete girdi. İstanbul Radyosun yayınlarına sürekli olarak başlayışı.1 Eylül 1949 günü mümkün oldu.
FIKRA
ZENGİN İŞADAMI YARDIMI
Zengin bir işadamı sokakta rastladığı eski okul arkadaşına yardım için yüz lira verdi. Okul arkadaşı bu duruma hiç memnun olmadı.
“Bu kez yalnız yüz lira veriyorsun.?” Diye sordu. İki yıl önce 500 lira, bir yıl önce ise 250 lira vermiştin, şimdi ise yalnızca yüz lira ha..?
İşadamı arkadaşının bu sitemi üzerine özel durumunu açıklamak istedi.
“ Geçen yıl evlendim, bu yıl bir çocuğum oldu” diye başladı söze. Arkadaşı onun sözünü yarıda kesti:
“ Tamam tamam anladım” dedi. “ Desene benim paramla aile geçindiriyorsun artık”