Her yıl 10 Ocakta çalışan gazeteciler günü olarak kutlanıyor.
Bu günde yine beylik sözlerle çalışan gazetecilerin mutlu günü kutlanırken gazeteciliğin ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor.
Aslına bakılırsa son yıllarda sürekli değer kaybeden ve hor görülen bir meslek varsa o da gazetecilik mesleği oldu.
Ulusal gazetelerde görünen yozlaşma meslek ilkelerinin zedelenmesi bu mesleğin başka amaçlar için kullanılması korkarım bir süre sonra mahalli gazetelere de sirayet edecek.
Mahalli basını sahiplenenler özverili davranarak zararına da olsa bu görevi sabırla sürdürüyor.
Ulusal dediğimiz basındaki tutarsızlık ve objektif olmadan uzak haberciliğin yerel basına da sirayet etmesi i durumunda basınımız iyice kan kaybedecek.
Bugün için kutladığımız güne ne diyoruz?
“Çalışan Gazeteciler Günü” peki bu meslekte olup çeşitli gerekçelerle mesleğinden uzaklaştırılan bugün işsiz olan veya kısıtlı olan, yıllarca bu mesleğe hizmet eden basın mensupları için söylenmesi gereken söz yok mu?
Bugün çalışan gazeteci konumunda olanların bir süre sonra işsiz gazeteci olmayacağını kim garanti edebilir.
Geçen yıl çalışan gazetecilerden bugün işsiz olan kaç gazetecimiz var?b Bu olumsuzluklar basın için neyin ifadesi neyi ifade ediyor?
Gazetecilerimizin dernekleri var.
Sanırım sayıları bir elin parmaklarına ulaştı.
Bu dernek yöneticilerimizin böyle günlerin ötesinden basının durumu ile ilgili faaliyetleri, özellikle mahalli basının yaşamasını zora sokan girdi fiyatlarındaki artışa yönelik bir tavırları oldu mu? Sanmıyorum.
Onun için böyle günlerde beylik sözleri söyleyip günü geçiştirme, hamasi nutuklar atma yerine basının ve basın mensuplarının sorunları da gündeme getirilmeli.
Zira bu gemi batarsa hepimiz zora girip yok olacağız.
Basın ilkelerinin zedelenmesine, basının hor görülmesine izin vermemeliyiz. Özellikle bundan en çok zarar görecek mahalli basın bu kuralları ve meslek ilkelerine titizlikle uygulamalı.
Adı çalışan gazeteciler olan bu günde çalışan gazetecilerimizin günün kutlarken iş bulup çalışamayan meslektaşlarımızın bir an önce işlerine kavuşmalarını, kısıtlı olan gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmaları dilerim.
-----------------------------------------
ZİRAAT ODASI YÖNETİMİ İÇİN BAŞA BAŞ MÜCADELE
Edirne Ziraat Odası Başkanı Cengiz Yorulmaz’ın tekrar delege seçilmek istememesinden sonra yönetim kurulunda bulunan iki talipli bu işte biz varız diye ortaya çıktı.Diyebilirim ki, Ziraat Odası yönetimi için bugüne kadar rastlamadığımız başa baş bir mücadele yaşanıyor.
Adaylar birbirini sıkı takipte kim kimin etkinliğine katılıyor, kim kimden yana onu izliyorlar.
Yönetime aday olan Ziraat odası Başkan Yardımcısı Hüseyin Arabacının yemekli toplantısında da bu sıkı takibi izledim.
Orada bazı delegelerin buradaki etkinliğe toplantıya karşı gurubun gücü ile mukayese etmek ona göre oyunu belirlemek için geldikleri söylendi Toplantıya katılanlara bakıldığında solunda bulunanlarla ‘bu iş tamam’ diyenler olabilir.
Aslında durum öyle değil . Özellikle böyle kritik seçimlerde sorun son bir iki gün içinde çözümlenir.İki gurubu destekleme konusunda tereddüdü olanlar son anda güçlü olduğunu hissetlikleri adayın yanında yer alır. Bir anda seçimin sonucunu etkilemiş olurlar.
Bunun için bundan sonra seçimin seyri adayların yanında yer alacak etkili ve yetkili kişilerin performansına bağlı.
Onların bu seçimde aktif olarak yer almaları seçimin sonucunu belirleyecek.
Bugün için benim izlenimim bu .
Her iki adaya da başarılar dilerim.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVSALAR
Bir halk deyişi var “ Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” denir. Bunu dikkate alan Ünlü yazar Fakir Baykurt doğru söyleyenin kovulmayacağı ifade eden onuncu köy adıyla bir roman yazmıştır
Gerçekten haksızlıklara karşı direnen gerçekler ne ise onu söyleyen insanlar belki bir süre zahmet çekebilirler belki doğru söyledikleri için dokuz köyden kovulabilirler. Fakat onuncu köy, doğruların kabul edildiği yer onlar için huzur kenti olur. Dokuz köyden kovulduğunu bu huzurlu kent unutturur.
Toplum yaşamında bazen gerçek ile yalanın doğru ile eğrinin aynı potaya konulduğu zamanlarda at izi it izine karıştı ifadesi kullanılır.
Bazen hakim çevrelerin gölgesinde kendisini güçlü sananlar bunun rüzgarına kapılan bazı kişiler “ Arkam güçlü ben yasa filan tanımam ne yaparsam yanıma kar kalır” mantığı ile toplum üzerinde baskı uygulamaya kalkarlar. Bu baskılar yasa tanımazlıklar, haksızlıklar bu çevrelere desteği sürdüğü dönemde devam edebilir.
Fakat gün gelir, devran döner, hakikatler bir bir ortaya çıktığında bu kişiler toplum içinde izole olur itibarlarını yitirir. Bıraktıkları kötü miras çocuklarına da hayatı zehir eder .
Onun için günlük imkanları fırsat bilip bazı güçlü çevrelerin peşine takılarak kendini güçlü sanmak ona buna caka satmak çıkar yol değildir.
Geçmiş yılları hatırlayanlar bu yolu tercih edip birilerini himayesiyle toplumda baskı oluşturanların, bu güç ortadan kalktıktan sonra ne duruma düştüklerini hatırlarlar.
İnsanların dokuz köyden kovulmasına çanak tutanlar onlara hakaret yağdıranlar güçlülerin arkasına sığınanlar bir gün kovulanların kendileri olabileceğini unutmamaları gerekir.