Siyasilerin birbiri ile saltoları devam ediyor.

Siyaset bu günlerde kendi mecrasında yapılması gereken tartışmalardan çok  karşılıklı kişisel suçlamalara dönüştü.

      Siyasi parti sözcüleri topluma yapacakları hizmetlerden ziyade birbirini karalama çamur atma yöntemi uygulanıyor.

 Bu kısır çekişmeler toplumun alt katmanlarına da sirayet ediyor.

 İmam cemaat örneğinde olduğu gibi  halk da  siyasi tartışmalarda  çoğu kez de ahlak sınırları dışına çıkıyor.

 Ülkemizin barış ve dostluğa ihtiyacı bulunduğu bir zamanda bu kısır tartışmalar halkımız arasındaki dostlukları zedeler komşular hatta akrabalar arasında husumetin doğmasına neden olur.

 Halkımız siyasilerin bu çamur atan söylemlerine alet olmamalı.  Siyaseti gerekçe gösterip yakın arkadaşları ile dostluğunu zedelememeli.

Siyasetçilerin kavgaları 24 Haziranda  büyük bir ihtimalle son bulacak.

Bizler farklı siyasette de olsalar  komşularımızla yakın arkadaşlarımızla dostluğumuz devam edecek. Onun için siyasilerin  bu oyunlarına alet olmamak gerekir

BİR DE KIRKPINAR AĞALIĞI KAVGASI ÇIKTI

Bu gülerde siyasilerin  arasında yaşanan  gerginlik yetmiyormuş gibi bir de Belediye Başkanı ile eski Kırkpınar ağasında tartışma gündeme geldi.

Böyle tarihi geçmişi yarım asrı aşan bir spor organizasyonu için bu tür çirkin sözleri kapsayan tartışmalar olmamalı.

Özellikle İslam dini için kotsal bir ayda  böyle ağza  yakışmayan sözler söylenmemeli

Bu tartışma artık son bulmalı.söz düelloları  uzadıkça uzuyor.

 Bakıyorsunuz Belediye Başkanı eski ağanın konuşmasına yanıt veriyor. Ardından daha ağır sözlerden oluşan yanıt geliyor. Bu görüntü polemiklerle  güreş camiasında gülünç duruma düşüyoruz.Dileğim o ki  bu tartışma bir noktada son bulmalı., Edirne gibi çağdaş medeni bir kenette yapılmaması gereken tartışmalar.bitmeli  Dilerin bu kadar karşılıklı ağır suçlamalar son bulur tartışmayı noktalayacak  bir ortak nokta bulunur..

DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVSALAR

                Bir halk deyişi var “ Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” denir. Bunu dikkate alan  Ünlü yazar Fakir Baykurt  doğru söyleyenin kovulmayacağı ifade eden   onuncu köy  adıyla bir roman yazmıştır

                Gerçekten haksızlıklara karşı direnen  gerçekler ne ise onu söyleyen  insanlar belki bir süre zahmet çekebilirler  belki doğru söyledikleri için dokuz köyden kovulabilirler. Fakat  onuncu köy, doğruların kabul edildiği yer onlar için huzur kenti olur. Dokuz köyden kovulduğunu bu huzurlu kent unutturur.

Toplum yaşamında bazen gerçek ile yalanın  doğru ile eğrinin aynı potaya konulduğu  zamanlarda at izi it izine karıştı ifadesi kullanılır.

Bazen  hakim çevrelerin  gölgesinde kendisini güçlü sananlar bunun   rüzgarına kapılan bazı kişiler “ Arkam güçlü ben yasa filan tanımam  ne yaparsam yanıma kar kalır”  mantığı ile  toplum üzerinde baskı uygulamaya kalkarlar. Bu baskılar  yasa tanımazlıklar,haksızlıklar  bu çevrelere desteği sürdüğü  dönemde devam edebilir.

Fakat gün gelir, devran döner, hakikatler  bir bir ortaya  çıktığında  bu kişiler  toplum içinde izole olur   itibarlarını yitirir. Bıraktıkları  kötü miras çocuklarına da hayatı zehir eder .

Onun için günlük imkanları fırsat bilip bazı güçlü çevrelerin peşine takılarak kendini güçlü sanmak  ona buna caka satmak  çıkar yol değildir.

Geçmiş yılları hatırlayanlar bu yolu tercih edip  birilerini himayesiyle toplumda baskı oluşturanların, bu güç ortadan kalktıktan sonra  ne duruma düştüklerini  hatırlarlar.

İnsanların  dokuz  köyden kovulmasına çanak tutanlar onlara  hakaret yağdıranlar güçlülerin arkasına sığınanlar bir gün kovulanların kendileri olabileceğini unutmamaları gerekir.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

                ESKRİMİ TÜRKİYE’YE O ÖĞRETTİ

                Türkiye’de ilk eskrim öğretmeni Hüsnü Bey’di. 1901 yılında Fuat Balkan, Ömer Lütfi ve Refik Bey’leri çalıştırarak ilk Türk eskrimcilerini yetiştirdi.

                Bu üç eskrimci 2. Abdülhamit’in önünde İtalyanlarla yaptıkları karşılaşmaları kazanınca, padişah buyruğuyla eskrim askeri okullarda zorunlu ders olarak öğretilmeye başlandı. 1906 yılında Edirne Harp Okulu’nun öğretmenliğine Fuat Balkan atandı. 

                HAHAM OLAMAM YA

                 Bekri Mustafa, bir Yeniçeri,  bir Cebeci içki içmekten Bostancıbaşının huzuruna getirilir.

  • Bostancıbaşı sorar: “Sen kimsin?”
  • - “Yeniçeriyim.”
  • - “Ağa, ben de yeniçeri ağasıyım vurun 50 sopa.”
  •  “İkincisi cebeciyim deyince ağa da ben de cebeci başıyım vurun 50 sopa”
  • Sıra Bekri’ye gelince Bekri: “Haham’ın odacısıyım” der.
  • Bekri’nin bu sözleri üzerine Bostancıbaşı yutkunur… “Ben de Haham olamayacağıma göre salıverin keratayı” der.

SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA

İsmi ve adresi eksik olan kişiler için” Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” deyimi kullanılır.

 Bu deyimin hikayesi şöyle:

İzmir’in önde gelenlerinden zengin bir zatın ,Aydın ilinden bir misafiri gelecekmiş.Adam , misafiri karşılamak için uşağını tren istasyonuna  gönderirken,misafiri nasıl tanıyacağını da tarif etmiş.

-“ Uzun boylu, efe bıyıklı, sarı çizmelidir. Elinde gümüş saplı kamçısı vardır,ismi de Mehmet Ağadır” demiş.

Tren gelmiş yolcular vagondan birer ikişer inmeye başlamış. Uşak yolculardan hangisine sahip çıkacağını kestirememiş.

-“ Aydın’dan gelen Sarı Çizmeli Mehmet Ağam!” Diye bağırmaya başlamış. Yolcular arasında gülüşmeler başlamış.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa sözü böylece bütün yurda yayılmış.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.