Edirne’de ne zaman bir önemli etkinlik olsa  bakıyoruz.ülkemizde bir tatsız acı  olay oluyor. Edirne  buna ikinci kez tanık olduk.

5 askerimizin teröristlerce şehit edildiği bir günün ertesinde Edirne’de yapılan şenlikleri yadırgayanlar  da oldu. Bu duygusal yaklaşıma katılmamak mümkün değil . Yalnız bu tür etkinlikler günler öncesi hazırlanıyor.

Programları yapılıyor, yurtiçi ve yurt dışından konuklar geliyor. Bu acı olaylara rağmen programın değişmesi ne kadar doğru olabilirdi.

Bunu da dikkate almak lazım.

Aslında o gün ülkemiz açısından çok acı bir gün.  Ülkenin dört bir yanındaki insanlarımızın bundan etkilenmemesi üzüntü duymaması mümkün değil.

Ne yazık ki bırakınız böyle geniş kapsamlı etkinlikleri,    sıradan, rahtlıkla ertelenebilecek eğlenceler dahi böyle acı günlerde ertelenmiyor, önemsiz hale getiriliyor.

Adeta ülkemiz insanları üst üste gelen bu acılara gereken değeri veremez kanıksar duruma getirildi

Acı olan bu . atş düştüğü yeri yakmamalı. Özellikle ülkemizin  savunması için canını feda eden  şehitlerimizin olduğu günlere daha duyarlı olmalıyız.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVSALAR

Bir halk deyişi var “ Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” denir. Bunu dikkate alan  Ünlü yazar Fakir Baykurt  doğru söyleyenin kovulmayacağı ifade eden   onuncu köy  adıyla bir roman yazmıştır

Gerçekten haksızlıklara karşı direnen gerçekler ne ise onu söyleyen insanlar belki bir süre zahmet çekebilirler,  belki doğru söyledikleri için dokuz köyden kovulabilirler.

Fakat onuncu köy, doğruların kabul edildiği yer onlar için huzur kenti olur.

Dokuz köyden kovulduğunu bu huzurlu kent unutturur.

Toplum yaşamında bazen gerçek ile yalanın doğru ile eğrinin aynı potaya konulduğu  zamanlarda at izi it izine karıştı ifadesi kullanılır.

Bazen,  hakim çevrelerin gölgesinde kendisini güçlü sananlar bunun   rüzgarına kapılan bazı kişiler “ Arkam güçlü ben yasa filan tanımam  ne yaparsam yanıma kar kalır”  mantığı ile  toplum üzerinde baskı uygulamaya kalkarlar.

Bu baskılar  yasa tanımazlıklar,haksızlıklar  bu çevrelere desteği sürdüğü  dönemde devam edebilir.

Fakat gün gelir, devran döner, hakikatler bir bir ortaya  çıktığında  bu kişiler  toplum içinde izole olur   itibarlarını yitirir. Bıraktıkları  kötü miras çocuklarına da hayatı zehir eder .

Onun için günlük imkanları fırsat bilip bazı güçlü çevrelerin peşine takılarak kendini güçlü sanmak ona buna caka satmak  hiç kimse için çıkar yol değildir.

Geçmiş yılları hatırlayanlar bilirler  bu yolu tercih edip  birilerinin himayesiyle, gücüyle  toplumda baskı oluşturanların, bu güç ortadan kalktıktan sonra  ne duruma düştüklerini  çok iyi  hatırlarlar.Onlar toplumda lanetle anılır.

İnsanların  dokuz  köyden kovulmasına çanak tutanlar onlara  hakaret yağdıranlar güçlülerin arkasına sığınanlar bir gün kovulanların kendileri olabileceğini unutmamaları gerekir.

---------------------

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

ESKRİMİ TÜRKİYE’YE O ÖĞRETTİ

Türkiye’de ilk eskrim öğretmeni Hüsnü Bey’di. 1901 yılında Fuat Balkan, Ömer Lütfi ve Refik Bey’leri çalıştırarak ilk Türk eskrimcilerini yetiştirdi.

Bu üç eskrimci 2. Abdülhamit’in önünde İtalyanlarla yaptıkları karşılaşmaları kazanınca, padişah buyruğuyla eskrim askeri okullarda zorunlu ders olarak öğretilmeye başlandı. 1906 yılında Edirne Harp Okulu’nun öğretmenliğine Fuat Balkan atandı. 

HAHAM OLAMAM YA

Bekri Mustafa, bir Yeniçeri,  bir Cebeci içki içmekten Bostancıbaşının huzuruna getirilir.

Bostancı başı sorar: “Sen kimsin?”

 “Yeniçeriyim.”

“Ağa, ben de yeniçeri ağasıyım vurun 50 sopa.”

“İkincisi cebeciyim deyince ağa da ben de cebeci başıyım vurun 50 sopa”

-Sıra Bekri’ye gelince Bekri: “Haham’ın odacısıyım” der.

Bekri’nin bu sözleri üzerine Bostancı başı yutkunur…

“Ben de Haham olamayacağıma göre salıverin keratayı” der.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA

İsmi ve adresi eksik olan kişiler için” Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” deyimi kullanılır.

 Bu deyimin hikayesi şöyle:

İzmir’in önde gelenlerinden zengin bir zatın ,Aydın ilinden bir misafiri gelecekmiş.Adam , misafiri karşılamak için uşağını tren istasyonuna  gönderirken,misafiri nasıl tanıyacağını da tarif etmiş.

-“ Uzun boylu, efe bıyıklı, sarı çizmelidir. Elinde gümüş saplı kamçısı vardır,ismi de Mehmet Ağadır” demiş.

Tren gelmiş yolcular vagondan birer ikişer inmeye başlamış. Uşak yolculardan hangisine sahip çıkacağını kestirememiş.

-“ Aydın’dan gelen Sarı Çizmeli Mehmet Ağam!” Diye bağırmaya başlamış. Yolcular arasında gülüşmeler başlamış.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa sözü böylece bütün yurda yayılmış.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

ÖZLÜ SÖZ

Demokrasi, bir toplumda insanların  kendisini ilgilendiren,veya ilgilendirebilecek olan her konuda,  kararın oluşumuna katılım demektir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.