Eylül geliyor diye sevinmiştik…

Geldi de…

Neden sevinmiştik?  Çünkü ağustos sıcakları tası tarağı tası tarağı toplayıp çekip gider, sanmıştık. Daha doğrusu ben öyle sanmıştım. Çünkü eylül, sonbaharın ilk ayı. Gelirken güz serinliğini de sırtlar sanmıştım.

Ne gezer…

Eylül geldi geleli sıcaklar terör ve teröristler gibi iyice azıttı.

Daha önceleri hiç olmazsa sıcak bile olsa, eserdi. Oysa eylül girdi gireli yaprak kımıldamıyor. Sıcaklar  canlandı yeniden.

 Nefes almak daha zorlaştı, hele son birkaç gündür.

Sıcakların terörün kudurmasında etkisi var mı? Sanmıyorum.Ama şeytan bu, nasıl şeytansa, dürtüyor işte.

Meclis  hala tatilde.

Zamlar  sürüp  gitmekte.

Terör yetmiyormuş gibi Suriye sınırlarımızda da tehlike büyümekte ve tüm ülkede tırmanmakta. İnsanlarımız burnundan solumakta.

Her gün gelen şehit haberleri ve artık tersine dönen “çözüm süreci” de  sonlandı sanki.

Beyni yıkanmış teröristler acımasızca saldırılarını  sürdürmekte. Ocaklara düşen kaçıncı yangın? Seçimden sonra azıtmaları da bir başka .

Bunlar yetmiyormuş gibi Suriye’den kaçanların yürek burkan acıları…

Üç yaşındaki Suriyeli çocuğun  Bodrum kıyılarına vuran cesedi…

Dünyayı yerinden oynatan, oynatması gereken görüntüler.

Ve olay karşısında kayıtsız kalan uluslar; hem de varsıllar. Böyle bir olay karşısında vurdum duymazlık insanlık ayıbı, değil de ne? Böyle pisipisine yaşamını yitiren günahsız insanlar. Hele çocuklar, hele çocuklar.. Şeker bile yiyeme

den ölenler. Hele o yavrucağın günahı neydi? İnsanlık öldü de haberimiz mi yok?

O yavrucağın yaşama hakkını elinden alan emperyalist kafalar. Acımasız din bezirganları bu hale getirdi bu piyasayı.

Yogoslavya sonunda parçalanmadı mı?

Şimdi sıra Ortadoğu’da…

Sonrası mı? Kimbilir kimde sıra…

ABD’de yaşayan yerliler, şimdi nerdeler?..

Dökülen kanların ve acımasızca uygulanan insanlık dışı vahşetin  kılı kıpırdamayan ağa babaları.

Bu dünya size de kalmayacak ey vahşi kapitalizm. Sömürü ve çıkarcılığın göbek taşında zevk-ü safa ha!...

 “keser döner sap döner…” gün gelir diyenler de var, olmalı da.

Çok düşündük; oralarda petrol yatakları olmasaydı, Bunlar yaşanır mıydı? Diye..

Kurulalı beri dünya ne savaşlar yaşamış. Nice canlar dolduruşa getirilip biribirlerini kılıçtan geçirmiş. Atom bombaları patlamış. Nice canlar ölüp gitmiş. Yine de kimseye kalmamış meret. Savaşlar hep başkalarının mutluluğu için yaşanmış. O başkaları yaşasın. Yaşamanın mutluluğunu çıkarsın diye.

Olan olmuş, ölen ölmüş… yaklaşımı akıl işi olabilir mi?

Bir eylül Dünya Barış Günü idi. Barışa susayan halklar bile hakkını veremedi bu güzel çağrıya.

Ve diyorum ki;

 “Savaşa lanet, barışa evet…” Daha ötede başka köy yok..

Eylül geldi sanmıştık, havalar serinleyecek, barış gelecek sanmıştık… Bir kez daha yanılmışız meğer…

1.Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun, her şeye rağmen.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.