Birçok fakir insan fakirliğin kader olduğuna veya kendilerinin fakir bırakıldıklarına inanır. Aslında fakirliğin bir kader olmadığına, insanın öncelikle kendisini inandırması gerekir. Daha sonra ise, bundan kurtulması için neler yapması, ne gibi çalışmalarda bulunması gerektiğini araştırması gelir.
    Bunun için yapılacak tek şeyin, Allahın kendisine verdiği aklını kullanmasının ilk ve tekmel çözüm olduğunu hiç aklından çıkarmaması lazım. Bu suretle fakirlikten kurtulmak için ilk basamak aşılmış olur. Bilindiği üzere Allahın insana önerisi de; hayatta insanın karşılaşacağı güçlüklerin ancak aklın kullanılarak aşılabileceğini ve kendisine aklı bunun için verdiği şeklindedir.
    Bazı kimseler bunun aksini iddia ederek, fakirlikten kurtulmayı ancak devletin sağlayabileceğini söylüyorlar. İşin aslına bakarsanız bunun canlı örneğini şehrimizde yaşıyoruz. Edirneliler yıllarca herhangi bir devlet yardımı almadan, yani şehrimize hiçbir devlet yatırımı yapılmaksızın kendi yağı ile kavrulmuş başarılı bir toplum olmanın üstesinden geldi. Kayseri gibi, Konya gibi şehirlere devletin yatırımları sel gibi akarken, Edirnemiz ise tam tersine, ani bir karar ile kalkınmada öncelikli iller kapsamından çıkarılmıştı.
    Devletin bu davranışı deyim yerindeyse Edirne’nin ekonomik olarak cezalandırılması anlamını taşıyordu. Ancak, şehrimizin çalışkan ve bilinçli halkı, buna rağmen yılmadı. Başta Edirneli hanımlar, kendi kendilerine iş kaynakları yarattılar. İşe yün örgü işi yaparak ve bunları satarak başladılar. Daha sonra ise bu kez köylerde yaşayan hanımlar devreye girdiler. Onlar ise evlerinde hazırladıkları doğal el yapımı olan makarna, yufka, turşu, tarhana, baklava, makarna v.s. gibi leziz yiyecek maddelerini, semt pazarlarına getirip, satmaya başladılar. Bu suretle çalışkan kadınlarımız, evlerinin ekonomisine hatırı sayılır bir gelir sağlayarak, fakirliğin kader olmadığını gayet güzel kanıtladılar.
    Batılı kadınlarımızın bu çalışkanlıklarının,yurdumuzun fakir olduğuna inanılan Güneydoğu illeri halkına da çok güzel bir örnek oluşturması bakımından, bu bölgelerdeki insanların hiç kimseye muhtaç olmadan (hatta devlete bile) kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayabilecekleri bir gerçek olarak ortaya çıkıyor.
    Yukarıda da belirttiğim gibi, yurdumuzun üzerine halen bir kara bulut gibi çökmüş bulunan fakirliğin yenilmesi için, Başta Edirnemiz ve Trakya Bölgesi’nin diğer şehirlerinde yaşayan çalışkan insanlarının örnek alınması ve Anadolu insanının da durmadan dinlenmeden günde 7-8 saat değil, 12-14 hatta 18 saat çalışmalarının gerektiğine inanmalarının ve kendi işlerini kendilerinin yaratmalarını, devletten bu konuda bir şey beklememelerinin fakirliğin ortadan kaldırılması için en iyi bir formül olduğunu belirtmek istiyoruz.
    Ben şahsen bir zamanlar günde 14-18 saat çalışmış bir Gazeteci olarak, sevgili Anadolu halkına çokçalışmalarını öneriyorum. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.