Köyden şehre akımın faturası ülkemize çok ağır oldu.Özellikle “İstanbul’un taşı toprağı altındır” cazibesine kapılan Anadolu köylüleri topraklarından koparak soluğu başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde aldı.
Şehirlerin kenar mahallelerinde adeta köyler oluştu.Köylüler şehir yaşamına kolaylıkla uyum sağlayamadı.Köy geleneklerini oralarda da sürdürdüler.
Bazıları köylerini özler hale geldi .Malını mülkünü sattıkları için köylerine dönemedi.Köylerdeki evleri bahçeleri terk edilmesi sonucu harabe haline geldi.
Köylerde tarlalar ekilmedi.Ülkede şehir özlemi yurdum dört bir yanında köylerin tamamen boşalmasına neden oldu.Şimdi köylerde sadece yaşlı insanlarımız kaldı.
--------------------
BUGÜN KÖY NÜFUSU %10’UN ALTINDA
Kurtuluş Savaşı sonrası 28 Nisan 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında 13 milyon 640 bin olan ülke nüfusunun 3 milyon 305 bini şehirlerimizde, geriye kalan 10 milyon 342 bini köylerde yani nüfusun %75’i köylülerden oluşuyordu.
O yıllarda köy tarlaları günün imkanları oranında ekilip dikiliyordu.Ele güne muhtaç olunmuyordu.
Köylerde kentlere göç yok denecek kadar azdı.Ülkede Köy Enstitülerinin açılması ile köy çocuklarına eğitim ,imkanı sağlanıyordu.
Böylece köyler daha cazip hale gelmişti .Köy Enstitülerinin açılması bazı toprak ağalarının köylerdeki hakimiyetini zedeledi.Halk onların sözlerine hurafelerine inanamaz duruma geldi.Köylerinden giderek öğretmen olarak tekrar köylere dönen öğretmenlerin önerilerini ,uyarılarını köy halkı dikkate alır duruma geldi.Bundan huzursuz olan ağalar” Bu öğretmenler nedeniyle ağalığımız elden gidecek ” diye siyasi partilere baskı yapmaya başladı .
Bu baskıları sonucu Köy Enstitüleri eğitimi amacından uzaklaştırıldı .Daha sonra iktidar olan Demokrat Parti zamanında kapatıldı. Eğer eğitimde çığır açan öğretimle pratik eğitimi bir arada yürütüldüğü,öğrencilerin topraktan koparılmadan eğitim gördüğü eğitim sistemi bir süre daha devam etseydi,Ülkemizde eğitim bugün olduğu gibi yaz boz tahtasına dönmezdi.Oralardan yetişen öğretmenler günümüzdeki gibi köylerden kopuk olmaz ,derslerinin sona ermesiyle soluğu şehirlerde almaz,köylülerle iç içe yaşar onların sorunları ,ile ilgilenirdi.
--------------------
12 EYLÜL DARBESİ EĞİTİMİ ETKİLEDİ
1980 yılına kadar aksak da olsa devam eden çağdaş eğitim, ondan sonra gelen iktidarlarla dejenere oldu.Her gelen bakan kendine göre eğitim uygulamak istedi.
Ardından köy okullarının kapatılması ile köy nüfusları azalmaya başladı
2007 yılında yapılan nüfus sayımında 70 milyon olan ülke nüfusunun yarısı köylerde yaşıyordu.
Büyükşehir yasasının çıkmasıyla köyler mahalleye dönüştü. 2019 yılında 83 milyona ulaşan ülke nüfusunun sadece 6 milyonu, yani 7,2’si köylerde yaşıyor.
Köylerdeki öğrenci sayısı ise %3,7’ye geriledi. Ülkede 17 bin köy okulu kapatıldı. Şimdi okul binalarının çoğu harabe halinde.
2000 yılı başında köylerde 688 bin öğrenci eğitim görüyordu.Şimdi ise taşıma sistemi ile köy köy dolaşılıp öğrenciler ilçelere taşınıyor.
Köylerde devleti temsilen sadece imamlar kaldı .Köylerimiz eskiden olduğu gibi ulusal bayram kutlamalarına,İstiklal Marşına hasret kaldı.Okulları kapatılan köylerde bandan 12 yıl önce okullarımızda İstiklal marşı son kez okundu.
17 Nisan 1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri bugün olmasa da, bu eğitimde çığır açan çağdaş eğitim kurumlarımızın 81.kuruluş yıldönümü kutlandı.
Bu kurumların kapatılmasına neden olan çevreler bugün acaba nasıl anılıyor…
-----------------
FIKRA
NEDEN KANARYA GİBİ ÖTMÜYOR.
Babası İdris’e sormuş:
“İdris buraya cel”
İdris:
“Celiyrum babacığım”
Babası bir yandan ağaca bakıyormuş:
“Yarım satır ağacın tepesundaki kargayı düşünuyrum..”
İdris şaşkın:
“neden babacuğım.?”
Babası sormuş:
“Acaba karga da neden kanarya cici ötmiyi? o da kuş bu da kuş,değul mi.?
İdris gülmüş:
“Uyy Babacuğum kargaya da bedava ev, bedava yitecek verseler kanaryadan daha güzel öter..”