Milletvekili adayları siyasi partilerin denetiminde esnaf, çarşı ve köy ziyaretleri yapıyor. Adaylar gittikleri yerlerde partilerinin seçim vaatlerini açıklıyor.

 Bu geziler sırasında ilginç gelişmeler de oluyor. Bazı işgüzar parti yöneticileri ve taraftarları esnaf ziyaretlerinde kendi partileri dışında partilere oy veren esnafları ziyaret etmek istemiyor.

Bu esnaf bizden diğeri başka partiye oy veriyor gerekçesi gösterilerek diğer partilere oy veren esnaflar es geçiliyor, hatta önünden geçerken kendilerine  “hayırlı işler” demeye dahi gerek görülmüyor.

 Milletvekili adayları kendilerini bu şekilde yönlendiren partilileri yanından uzaklaştırmalı, yoksa bu işin faturası onlara çıkar.

 Özellikle CHP üst yöneticileri tüm halkı kucaklama politikası izlerken onların alt kurumları bu şekilde hareket etmesi kendi partilerine seçimde büyük zarar verir.

 CHP Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, “Aday olduğumda parti rozetimi çıkardım ben tüm halkımızın cumhurbaşkanı olmak istiyorum” diye propaganda yapıyor, bunu özellikle her toplantısında söylüyor. Parti Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da bunu özellikle belirtiyor.

Onların bu halkı kucaklayıcı politikalarına bu söylemine destek vermesi gereken parti örgütleri esnaflar arasında parti gözeterek, Cumhurbaşkanı adayının ve milletvekili seçimine zara verecek politika izlemiş olmuyor mu?

 Ne demek bu bizden yanındaki komşusu bizden değil diye ayrım yapmak.

Sizlere bu yetkiyi ayrım yapma görevini kim verdi?

 Sana oy versin vermesin o kişiye de gidip halini hatırını sormak sana oy kaybettirmez, kazandırır. Bu kafada olan sekter davranan partilileri birileri uyarmalı.

Bazı parti önderlerinin bu yönde uyarı yaptığını da biliyorum.

 LOKANTADA KİTABEVİ

Karaağaç Mahallesi’nde Edirne Sanayici ve İşadamları Derneği (EDSİAD) tarafından Karaağaç mahallesi Tulipa lokantasında   düzenlenen iftar yemeğine katıldım. Bu mekan gerçekten tarihi ve insana huzur veren bir yer.Özellikle onarılan eski tarihi konak başlı başına tarihi abide. Bu yeri restore edip hizmete sunanları kutlamak gerekir.

Burada dikkatimi çeken bir durum oldu. Bugüne kadar hiçbir lokantada görmediğim bir şeyle karşılaştım. Lokantada yüzlerce kitaptan oluşan kitaplık vardı. Ayrıca her masada  işyerinin tarihçesi yazılmıştı. Yemeğinizi yerken bunu okuma imkanını buluyorsunuz. İşletmecileri bu duyarlı davranışları için kutluyor, bunun diğer işletmelere de örnek oluşturmasını diliyorum.

BEN REKTÖR OLMAM

Bir üniversitede öğrenciler rektöre tepki gösteriyor ve “ satılmış Rektör” diye slogan atıyorlarmış.

Bunu duyan üniversite odacısı Satılmış,” ben bu işi yapamam ben rektör olmak istemiyorum, işimden memnununum” diye öğrencilerin sözlerine karşı çıkmış.

TELEFONA NEDEN BAKMIYORMUŞ

Bir doktorun telefonu sürekli çalıyordu. İşe yeni alınan sekreter kız telefon çalmasına rağmen kılını dahi kıpırdatmıyor.

Doktor sonunda sekretere çıkışır.

-Telefon çaldığı halde neden cevap vermiyorsun öğrenebilir miyim hanımefendi” der

Sekreter kız cevap verir:

“ Telefonu açmıyorum doktor bey, çünkü telefondaki kişi beni değil sizi arıyor. Ne zaman telefona baksam sizi istiyor” der.

GEÇTİ BOR’UN PAZARI SÜR EŞEĞİNİ NİĞDE’YE

Bir fırsat kaçırıldıktan sonra ondan sonrakileri değerlendirilmesi için “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” deyimi kullanılır. Bu sözlerin hikayesi şöyle:

Bor Niğde iline 13 kilometre uzaklığında olan bir ilçe. Bu ilçe bir zamanlar çevresine pazaryeri ile ün salmış. Bu herkesin önem verdiği Pazar bor ilçesinde Salı günleri kurulurmuş. Ondan bir gün sonra Çarşamba günü ise Niğde”nin pazarına gidilirmiş.

Salı günü pazara gelmek için köyünden çıkan bir köyle bir suyun başında mola verir eşeğini de ağaca bağlar.

Yorgun olduğu için kendisi de ağacın gölgesine uzanır. Orada uyuyakalır.

Uyandığında epey zaman ilerlemiş güneşin yükseldiğini görür. Hemen eşeğine binerek pazara ulaşmak üzere yola çıkar. Fakat ilçeye varıncaya kadar Bor pazarı biter. İşlerini bitirip köylerine dönmekte olan köylüler yolda ona rastlayınca  kendisine_Geçti Bor’un pazarı  sür eşeğini Niğde’ye” derler.

RADYO İLE İLK KEZ POSTACILAR TANIŞTI

              İlk radyo deneme yayını Ankara ve İstanbul’da  PTT’nin posta görevlerinde  yararlanmak amacıyla  kurduğu beşer kilovat gücündeki verici istasyonundan  1927 yılında yapıldı.

Bu  yayınları  1936 yılına kadar  Türk Telsiz Telefon kuruluşu yönetti.

 Radyonun günlük hayatta  önemli bir yer tuttuğu gerçeğini göz hükümet , Ankara’da büyük bir  radyo istasyonu kurdurdu. 28 Ekim 1938 günü  sürekli yayınlara  başlayan  bu yeni radyo uzun dalga “ Türkiye radyosu” ve   kasa dalga “ Ankara Radyosu” adıyla hizmete girdi. İstanbul Radyo sununun yayınlarına  sürekli olarak başlayışı.1 Eylül 1949  günü mümkün oldu.

                      

ZENGİN İŞADAMI YARDIMI

 Zengin bir işadamı  sokakta rastladığı eski okul arkadaşına yardım için yüz lira verdi. Okul arkadaşı bu  duruma hiç memnun olmadı.

 “Bu kez yalnız yüz lira veriyorsun.?”  Diye sordu.  İki yıl önce 500 lira, bir yıl önce ise 250  lira vermiştin  şimdi ise  yalnızca yüz lira  ha..?

 İşadamı arkadaşının bu sitemi üzerine  özel durumunu açıklamak istedi.

“ Geçen yıl evlendim, bu yıl bir çocuğum oldu” diye başladı söze. Arkadaşı onun sözünü yarıda kesti:

“ Tamam tamam anladım” dedi. “ Desene benim  paramla aile geçindiriyorsun artık

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.