Kışın
Parmak izlerinde
Sarışın ve aptal bir lodos
Yazın
Saç diplerinde
On sekizinde bir bulut
Güzün
Turna göçü kavşağında
Islak bir yağmur
Aşka
Yol açan kuşlarında
Ürkek kanatlı beklenti
Kara
Trenin ilk çığlığı
Son telaş ve avuntu
Yol açar yol bulur
Alnımda gezinen tipi
Gurbet, sıla...gözyaşı
Yine davetsiz bizdeler
Yürekleri al bayrak
Ve toprak kokar özlemleri
Sevdiklerinden katmerli uzak...
N.T
Son günlerde kulağımız Ortadoğu’da. Yalnız kulağımız mı, yüreğimiz le tümümüz oralardayız. “Barış Pınarı Harekatı” şimdilik beklemede.
Ancak yapılan görüşmeler ve uzlaşılan kararlar var.Rusya’nın ve ABD’nin tavrı uzlaşmacı değil gibi. İkisi de ayrı tellerden çalmakta. Dünyada olan bitenden bu iki dev sorumlu sanki. Her şey onların iki dudağının arasında sanki.
Bir de ATA’mızın yaklaşımını yineleyelim. Çünkü sanırım tam zamanı:
“Yurtta barış dünya da barış”
Ama nasıl barış:
“Kimseden ne bir karış toprak isteriz ne de kimseye bir karış toprak veririz”
Ve savaşla ilgili deyişi de ilginç ve gerçekçi:
“ Savunma durumunda değilse savaş cinayettir.”
Ancak insanlar dünya kurulup insanlık ortaya çıkınca çıkar uğruna savaşlar başlar. Oklar, türlü türlü kılıçlar, tabancalar, tüfekler, bombalar bunun için icat edilir ve acımasızca dolduruşa gelenler tarafından kullanılır. Uygarlığın gelişip bu günlere gelmesine rağmen insanlar bu ad altında birbirlerini kırıp geçirmiş. Sanırım, yarın da öbür gün de yani insanlık var olduğu sürece devam edecek.
Ne yazık ki ne olursa olsun ölen her zaman öldüğü ile kalacak. Dünya ise yine bildiğini okuyacak.
Bu nedenle bazan insanlığımdan utanır oldum. Keşke çocuk kalsaymışım. Bari acıma duygum bu denli boyut kazanmazdı.
İnsan bir kez dünyaya gelir. Kimse sonsuza değin yaşamaz, yaşayamaz. Bari ömür denen bu süre içinde insan gibi yaşayıp öyle göç etsek… ne iyi olurdu!...
Eee insan “Hayal ettiği müddetçe yaşar” Ya da “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz”
Şöyle de olabilir:
“Ne atom bombası, ne Londra Konferansı/
Bir elinde cımbız
Bir elinde ayna
Umurunda mı dünya”
Ey gidi Orhan Veli ey!...