Sıcaktan da  soğuktan da etkilenmemek için uzak durmak ya da sıcağı soğutup,soğuğu ılıtmak tüm canlıların yaradılışında var sanki. Ya da yaradılışın yasalarından biri. Korunma güdüsünün tepkisi olarak da düşünmek olası.

Bir süredir ayyuka çıkan sıcaklardan  kuşlar bile bunalmış olmalı ki; minik su birikintilerinde oynaya zıplaya serinleme çabasında. Böyle bir an yakalarsam keyiflerini bozmadan izlerim. Keyiflerini bozmamak için de hiç kıpırdamam. Özellikle serçeler bu konuda çok hareketli ve pır pır.  Onları öyle izlerken bile insanın içinde kıpırtılar, hoş duygular canlanıyor.

Serçelerin bir yiyeceği paylaşma konusunda birbirlerini kovalayıp gagaladıklarına kaç kez tanık oldum.

Ancak bu bölgenin asıl kuşları kırlangıçlar.  Ben onlara “üçgen kuşlar” adını taktım. Kanatları, kuyruğu, gövdesi… her yanı bir başka üçgen. Bu kuşlar sanki bir üçgenler toplamı. Bunlar da hemen hemen serçe büyüklüğünde. Ama kırlangıçlar göç ediyor, serçeler etmiyor, nedense, hikmeti neyse?

Oturduğum yerden gözüm zaman zaman da denize takılıyor. Çok zaman mavi bir yoğurt kaymağı gibi. Baktıkça da “Mavi Marmara” geliyor aklıma. Filistin’e yardım  götürmek için limanda demirliyken  İsrail’ li komandolarca baskına uğrayan ve askerlerimizi acımasızca şehit eden gece, geliyor aklıma.

Bence de tamı tamamına hakaret ve edepsizlik.

Sonra, hangi hakla ve yetkiyle?..

İsrail bir devlet, terör örgütü değil ki!

Bir de kendilerini haklı çıkarma ayakları. O, bir pusu sonucu canlarından ettiğiniz hunharca baskın… olacak iş mi? Akıl ve mantığa sığar mı? Başka  bir zaman ve zeminde bu tavır bir savaş nedeni bile olabilirken…Çünkü unutulmaz ve önemli olaylardan biriydi, yeniden aklıma geliverdi, gamlı yükümden…

İsrail’den özür dilemesini istemek bile bence çok hafif kalır.

Oysa, geçmişe baktığımızda  yıllarca iç içe yaşamadık mı? Hemen hemen her gelişmiş kentte “Yahudi Mahalleleri” yok muydu.? Yıllarca, kimseden zarar görmeden; hem de bizim topraklarımızda yaşamadılar mı? İç içe,, ama insan gibi hem de farklı kültürlere rağmen kavgasız, gürültüsüz ömür tüketip, komşuluk yapmadık mı?

Sonra, Ortadoğu da onlara zarla-zorla da olsa bir vatan bulundu. Dünya’nın dört-bir yanından göç ederek  ABD’nin desteğiyle o bölgeye yerleştiler.

 “Dağdan gelip, bağdakini kovmak” gibi, özellikle Filistin ‘e karşı bir tavır içine girdiler. Suriye ile savaşarak Golan Tepeleri’ni ele geçirdiler. Tüm Arap ülkeleri de karşı tavır koyarak tepkilerini  dillendirdiler.

Edirne’de de vardı bir mahalleleri, ve havraları. Havra yıkılıp dökülmesine rağmen yıllardır korumada. Şu anda T.Ü.’in korumasında.

* İşte bir anı daha:   Gülçavuş (Enez) Sahilinin kumu ve denizi güzel. Uzun kış döneminde rüzgar, dalgalar ve seller yüzünden epey hırpalanmış sahil. Neredeyse minik bir Dalmaçya  kıyıları.Kumun hemen berisine Köy Muhtarlığınca banklar konmuştu. Kırılıp dökülmüş bir kısmı. Manzarası bile hoş değil hani. Bu görüntü geçen yıl da vardı. Öylece durmakta. Kimsecikler elini değil parmaklarını bile değdirmemiş. Denize ulaşan yolun sağ tarafındaki ışıklar yanıyor da, sol tarafı kapkaranlık. o   Bankların kırılıp dökülmesi elbette ve en azından ayıp. Hele bilerek yapıldıysa, insanlık dışı.

*Ne olursa olsun öyle de olmaz, öyle bırakılamaz. Boyumca otlar ve sazlar da bölgeyi çirkinleştiriyor.

* Bu konumda buraları, turizme açılsa ne olacak, açılmasa ne?...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.