Toplum barışın en önemli öğesi olan adeta kılcal damarı konumundaki komşuluk ilişkileri ülkemizde apartman yaşantısına geçtikten sonra gittikçe azaldı.
Aynı apartmanda oturup birbirini tanımayan insanlarımız var.
Bayramlar geldiğinde komşusu ile bayramlaşma gereğini duymayan, hatta selam dahi vermeyen bir toplum haline geldik.
Bizim toplumumuzun en önemli özelliği din, cins ırk farkı gözetmeksizin birbiriyle dostça geçinmesidir.
Edirne’de daha önceki yıllarda Hıristiyan, Yahudi Müslüman uzun süre bir arada dostça yaşamayı başarmış.
Osmanlı döneminin en önemli özelliği bu olsa gerek.
Toplum Cumhuriyet döneminde medenileşme süresine girmesine rağmen, komşuluk ilişkileri her geçen zaman zedeleniyor.
Bir toplumda komşuluk ilişkilerinin azalması o toplum için iyiye alamet değil.
Özellikle böyle ulusal sorunların ön planda olduğu zamanlarda toplum barışa komşuluk ilişkilerinden başlayarak ülkeyi idare edenlere kadar barış içinde olması gerekir.
Bunun böyle olduğunu söyleyebilir dendiğinde, buna olumlu yanıt vermek zor.
Böyle ülke sorunlarının ön plana çıktığı ve şehitlerimizin geldiği günlerde dahi bakıyoruz siyasilerimiz birbiri ile dalaşmayı sürdürüyor, Siyasilerimizin politik çıkar hesapları ön plana çıkıyor.
İmam böyle yaparsa cemaat ne yapmasın. Onları örnek alarak ülkede huzursuzluk yaratmak isteyen insanlar her geçen gün artıyor.
Gün geçmiyor ki bir kadınımız öldürülmesin, bir aile faciası yaratılmasın.
En acısı ise ülkemizde bazı meczuplar Cumhuriyete ve onun kurucularına saldırmayı marifet sayıyorlar.
Bilmiyorlar ki bu ülkenin birliğini sarsmaya onların cılız saldırılara yetmez.
Cumhuriyet idaresi ve onu bize bağışlayanlar, bu ülke insanının kalbinden kazınamayacak şekilde yer etmiştir.
Son söz olarak diyorum ki, yulardakiler ne yaparsa yapsın biz halk olarak birlik ve beraberliğimize zarar vermeyelim, birbirimize saygılı davranalım, sevgiyi ön planda tutalım, dedikodulara inanmayalım en önemlisi komşularımızla dostluklarımızı artıralım önemli olan bu…
"VUR PATLASIN ÇAL OYNASIN GİDİYOR"
Ülkemizde Afrin’de devam eden terör operasyonları sonucu filiz gibi yavrularımızın şehit haberleri gelirken bazı TV kanalları ve toplumun bir kesimi yine zevkinde sefasında ! Vur patlasın, çal oynasın” misali yaşamlarına devam ediyor.
Bir toplum ulusal sorunlarda sevinmesi gereken yerde toplum olarak sevinmeyi üzülmesi gerektiği zaman üzülmeyi başaramıyorsa ülke sorunlarına ilgisiz kalıyorsa vay halimize. Gün birlik beraberlik günüdür. Bu günlerde toplumun hassasiyetine duyarlı olmalıyız. Bazı aileler evlatlarını kaybettiği için gözyaşı dökerek bazılarının eğlenmesi yılışık yılışık gülünen sığ programlar yapmaları bu ülke insanının geleneklerine yakışmaz. Sevineceksek birlikte sevinmeyi üzülmemiz gerektiği zaman ise birlikte üzülmeyi öğrenmeliyiz. Bu ülkedeki birlik ve dirliğin ifadesidir. Birileri yas tutarken bazılarının göbek atması bu ülke insanına yakışmaz, en büyük saygısızlık olur, sadede gelelim beyler…
FIKRA
KUŞ DEĞİL GUŞMUŞ
Kayseri'den bir başka büyük kente giden biri çevreyi seyrederken havada uçun bir kuş sürüsü görmüş ve öylesine mırıldanmış.
- Vay be guslara bah . Ne de güzel uçuyorlar.
- O sırada yanından geçen bir bayan seslenmiş:
- -Onlar guş değil kuştur.!
- Bizim Kayseri şaşkınlıkla mırıldanmış:
- -Ala onlar amma da guşa benziyorlar halbuki..
**********************************************************************************
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ?
İLK PARA CEZASINI GÖKTÜRKLER UYGULADI
Tarihte ilk para cezası altıncı yüzyılda Göktürklerde uygulandı. Toplumun düzenine aykırı davrananlar ilk çağlardan beri çeşitli biçimde cezalandırırlardı.
Cezalandırmanın bir yolu da, yetkinlik çağına gelmiş kişilere “ Para cezası” vererek, cezayı uygulamaktı.
Para cezaları kama para cezası, teminat olarak para cezası, uygar para cezası ve idari para cezası olarak dört bölümde toplanıyordu.
Karamanlıların Müslüman olmalarıyla çeşitli suçların karşılığı “diyet”le alınmaya başlandı.
Diyet yoluyla cezalandırma, genellikle paradan çok mal karşılığı olmuştu.
BİLİYOR MUSUNUZ.?