Tüm  tarım kuruluşlarımızın girişinde ve  önlerinde  asılı pankartlarda  Atatürk’ün “  köyle Milletin Efendisidir” sözleri yer alır.

Bu sözler Atamızın köylüye verdiği değeri göstermektedir.

Uzunköprü ilçesi  Türkobası köyünde  yapılan Çiftçilerimizi katıldığı toplantıda da atamızın  bu sözlerini kapsayan  bu yazıyı gördüm. Atamız’ın resmi ile birlikte  onun   bu veciz sözlerinin yazılmıştı.

Bunun üzerine köylülerle bu sözleri hakkında görüşmeler yaptım.

Bugün köylü, Atamızın dediği gibi  milletin efendisi mi?” diye sordum. Tamamına yakının  yanıtı “ o eskidendi. Şimdi köylü milletin efendisi değil, toprağı ile geçim yolu kapanmış  yokluk içinde varlığını sürdürmek isteyen kesimi oldu” yanıtını aldım.

Köylülere bir dokun bin ah işitiyorsunuz. Ekonomik durumlarını sorduğunuzda girdi fiyatlarından başlayıp ürününün yok fiyata satmasından, ürettiği ürünün emeğini karşılamadığından,banka kredi faizlerinin yüksekliğinden, kendilerini temsil eden kuruluşların sorunlarına yeterince sahip çıkmadığından, Trakya’nın verimli toprakları elden giderken  bu soruna kimsenin sahip çıkmadığından,

Ergene Nehrinin kirliliğinin giderilmesi konusunda önlemler laf olarak söylendiği halde  hiçbir önlem alınamadığından. Bu kirlilik sonucu kanserden ölümlerin artışından, tarımın ürünlerinin en stratejik ürün olması, çiftçilerin ülkenin yiyecek ihtiyacını karşılamalarına karşın , kendi haklarını yeterince savunacak bir parlamenterlerinin olmamasından, siyasilerin  tarım konusuna  yeterli ilgiyi göstermemesinden.

tarımla ilgili haberlerin devlet kuruluşu olan halkın alın terinden kesilen paralarla  yayınına devam eden TRT, Anadolu Ajansı ve  iktidar yanlısı gazete ve televizyonlarının kendileri ile ilgili haberlere  yer vermemesinden” yakındılar. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Tepkilerini daha ağır ve suçlayıcı sözlerle dile getirdiler. Yaşam koşullarının günden güne ağırlaşması canlarına tak etmişti.

---------------------------------------------------------------------------------------

BU TEPKİLER DOĞRU DA;

Çiftçiler kendi sorunları ilgili konuları  kahvelerde ve kendi aralarında yapılan konuşmalarda dile getiriyorlar.

Çiftçi üst yöneticileri ile bir araya geldiklerinde  sadece dinleyip onu alkışlamakla yetiniyorlar.

Bu konuda  yönetimlere hiçbir tepkileri olmuyor.

Ziraat  Odaları Genel Başkanı ve Birliklerin  Başkanı Şemsi Bayraktar’ın Uzunköprü ziyaretinde de bu sessizliğe bir kez daha tanık olduk.

Bayraktar, konuştu çiftçiler sadece dinledi. .Bayraktar ayçiçeği hasat dönemi başladı dedi, Kimse bu hasadın bir ay önce başladığını sormadı.

Bazı konular hakkında açıklama yaparken tıpkı siyasiler gibi   anlattığı  konu  haktan da  alkışla destek talebinde bulundu . Alkış sesi az çıktığı zaman daha yüksek sesle tepkilerini bekledi.

Şemsi Bayraktar, çiftçilerin elindeki tarlaların alınmasından bahsetmedi. Bu konuda ne yapılması gerektiğini söylemedi.

Ergene Kirliliğinin tarıma verdiği zarara değinmedi.  Her zaman olduğu gibi bildik sözlerle çiftçilere ajitasyon çekmekle yetindi.

Maalesef çiftçilerimiz de bu bildik sözleri dinlemekle yetindi.

Çiftçiler böyle tepkisiz olduğu  sürece,  Atamızın  belirttiği gibi efendiliği  hak etmemiş olurlar.

Efendi olan kesim gerektiğinde bunu kanıtlamak için yeri geldiğinde  gerekli tepkiyi göstermeli.

Böyle efendilik olmaz.

------------------------------

TEKRAR  HATIRLATIYORUM

Çiftçi  toplantısında gördüğüm” Köylü Milletin Efendisidir” sözcükleri Özel İdare girişinde Atatürk büstünün önünde bir süre öncesine  kadar yazıyordu. Her ne olduysa daha sonra  atamızın bu sözleri silinde.

Yine onun sözü gibi” “millete efendi gerekmez. Ona hizmet eden efendidir” mealinde sözler   yazıldı.

Özel idare genellikle köyleri hizmet götüren bir kurum. Şimdi buradan sormak istiyorum. Her tarım kuruluşunda Atamızın  bu sözleri yazılı olduğu halde Özel İdare önünden bu yazı neden kaldırıldı.?

Bu konuyu İl Genel Meclisi üyelerimizin de dikkatine sondum.

Onlardan da bir cevap alamadım.

Bir kez daha hatırlatıyorum.

Atatürk’ün köylülere değer veren o veciz sözü hangi gerekçe ile  kaldırıldı?

---------------------

FIKRA

MİLYONER OLMANIN YOLLARI

Dilenci. Giyim ve kuşamı zengini andıran  adamın yolunu keser.

-“ Lütfen bir sadaka rica etsem”-2 çekil başımdan git be adam”

-2 beni hor görmeyiniz efendim. Hani milyoner olmanın yüz yolu kitabı var ya, ben o kitabın yazarıyım”-“ Öyleyse neden burada dileniyorsun”

-“ siz kitabımı iyi okumamışsınız efendim.  Kitabımda ben milyoner olmanın bir yolunun dilenmek olduğunu belirtmiştim”

-------------------------

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

MESİR ŞENLİĞİ 1939’DAN BERİ YAPILIYOR

Türkiye’de Mesir Bayramı’nın ilk kutlanışı 15 Nisan 1539 günüdür.

Manisa ilinde  her yıl 15 nisan günü  düzenlenen şenliklerde  kutlanan bu bayramın en önemli özelliği, “ mesir macunu” denilen tatlının Sultan  camisinin minaresinden halka atılmasıdır.

Bu macun 41  çeşit maddenin karışımından yapılır.

Merkez Efendi veya  Musa bin Müslihiddin bin Kılıç tarafından hasta iyileştirmede  kullanılmıştı.

İlkin varlıklı kişilerin parayla edindikleri  macun sonraları büyük ilgi görünce, Manisa’da Sultan camisinin minaresinden  15 nisan 1539’da halka dağıtıldı.

Bütün hastalıkları iyi ettiği inancı halkta yer etmiştir. O günden bu yana her yıl düzenli olarak Mesir Şenliği kutlanır.

ATALARIMIZ AVRUPA’YA  İKİ BİN YIL ÖNCE GİTTİ.

Türklerin Avrupa’ya ilk gidişleri  Birinci yüzyıl sonlarında oldu. Ancak Hunların Avrupa’yı geniş ölçüde etkilemesi  dördüncü yüzyılda olmuştu.

 Fransa içlerine kadar ilerleyen Hunlar 375 yılında  Gotları ve Almanları yenerek Don ırmağını geçtiler.

 Romalılar, Hunlardan yardımcı güç olarak yararlandılar.

Beşinci yüzyıla gelinceye kadar dağınık yaşayan ve savaşan bu ulus sonunda birleşerek Avrupa’yı titretmeye başladı.

434-453 yılları  yıllarında büyük Hun Hükümdarı Atilla  dönemi Hunlar için en parlak dönemdi.

 Atilla 447-448 yıllarında yaptığı sürekli akınlarla  Doğu Roma İmparatorluğunu  haraca bağladı.

 452 yılında Batı Roma İmparatorluğuna  bir gözdağı vererek Bütün Roma Senatörleriyle  Papayı  önünde dize getirdi.

Atilla, 453 yılında vefat edince, Hunlar arasında kardeş kavgaları başladı.

Bu yüzden de dağılıp gittiler.

Doğu Avrupa’da kalan Hunlar da daha sonraları gelen Türklerle kaynaşıp kayboldular.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.