Deprem bir doğa olayı yer sarsılıyor insanlar ne yapacağını şaşırıyor. Depremin insanlar üzerinde yarattığı korku hiçbir korkuya benzemiyor. O anda ölümü hissediyorsunuz.
Yer altından kaynaklanan her yanı kapsayan bu sarsıntıda ne yapacağınızı şaşırırsınız.adeta düşünmenin durduğu andır o an.
Ülkemiz uzmanların da belirttiği gibi bir deprem kuşağında özellikle Marmara bölgesi bu tehlikenin tam ortasında.
Bunun sonucunu daha önceleri Marmara Depreminde on binlerce insanımızı kaybederek ödedik. Bu depremi atlatanlar ise ömürleri boyunca o travmayı yaşayacaklar, o acı görüntüler gözlerinin önünden gitmeyecek.
---------------
DEPREMDEN GEREKLİ DERSİ ALDIK MI?
Deprem kuşağında bulunduğumuz ve onun acılarını yaşadığımız halde bizler bundan ders aldık mı? Yapılan binalar depreme dayanıklı mı ve yeterince denetleniyor mu?
Bu konuda endişeler var. küçük ölçekli bir depremde dahi duvarları çatlayan binalar bu alanda ders almadığımızı gösteriyor.
Bakıyoruz depremden zarar gören yerler kamu binaları ibadethaneler. Bu depremde de yeni yapılan bir caminin üs kısmı yıkılıyor.
Şans eseri ki ölen yaralanan olmuyor.
Bu arada deprem anında halkın güvenle toplanabileceği yerler konusunda da endişeler var. Deprem sonrası halk birbiri ile yapışık olan binalar arasında nasıl canını koruyacak.
Yetkililerin ifadesine göre deprem anında güveni toplanma yerleri yeterli değil. Depremlerde toplanma yerleri olarak ayrılan yerlerde bugün işyerleri açılmış.
Bu durumda oluşabilecek yüksek derecele bir depremde insanlarımız nerelere sığınacak?
On binlerce insanımızı kaybettiğimiz Marmara Depreminden gerekli dersi almadığımız anlaşılıyor. Aklımızı başımıza getirmemiz için daha ne gerekiyor?Y etkililer önlemler konusunda sadece konuşmakla yetiniyor. Önemli olan bu doğal afete karşı gerekli önlemlerin alınması.Maalesef bu deprem de gösterdi ki olanlardan ders alamamışız.
ŞİKAYET EDECEĞİNE GÖREV ÜSTLEN
Bazı insanlarımız bir sorunu olduğunda bunu iletmede kendilerinin ön planda olmalarını istemiyor. Adeta sorununu iletmek için bir maşa arıyor.” Benim sorunum var ama ben ön planda görünmek istemem, belki başıma bir şeyler gelir. Bu kafada olan ve yeri geldiğinde sorunlara karşı tavırlarını koyma cesareti gösteremeyen insanlarla demokrasimizde yol alamayız. İnsanlarımızın kendi iş ve ilgi duydukları kurumlarda görev almaları gerekir.
Bu alanda en az görev alan ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunması bu konuda etkisizliğimizi gösteriyor.
İskandinav ülkelerinde insanların tamamı bir ve birkaç dernek ve kuruluşta görev üstleniyor.
O alanlarda bir haksızlık olduğunda toplu olarak tavır koyuluyor.
Bunun sonunda da idarecilerin hatalı iş yapmalarının önüne geçiliyor.
Bizde olduğu gibi sorunları başkasının üzerine havale etme alışkanlıkları yok. Kendi haklarını kendileri sahip çıkıyor. Böylece çözümü de daha kolaylaşmış oluyor.” Benim sorunumu ben değil başkaları çözsün ben ortada görünmeyeyim” anlayışı ile demokrasimiz de yerinde sayar.Nitikim bugün de geldiğimiz nokta ortada.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
İLK TRANVAYIMIZ ATLARLA ÇEKİLDİ
Ülkemizde ilk tramvay işletmeciliği 3 Eylül 1869’da Konstantin Karopano Efendi tarafından kuruldu.
Bu kuruluşa Osmanlı Bankası da katılmıştı. Bu ilk tramvay işletmesine kırk yıl işletme hakkı tanındı.
İlk tramvaylar demir ray üzerinde atlarla çekilirdi.
İlk atlı tramvayın çalışmaya başlaması 1871 yılındadır.
Tramvayın ilk gidiş dönüş yolu Azapkapı- Galata.Tophane- Beşiktaş arasındaydı.
Daha sonraları Eminönü-Aksaray, Aksaray-Yedikule, Aksaray-Topkapı, Aksaray- Kurtuluş, Aksaray-Şişli arasında çalışmaya başladı.
1914 yılına kadar atlarla çekilen tramvaylar , o yıldan sonra elektrikle çalışmaya başladı.
1929 yılında tramvay şirketini durumu bozulunca, belediye çalıştırmaya başladı.
--------------------------------------------
FIKRA
BİZ BU SEMERLE ÇOK EŞEK SATTIK
Amerikalı bir antikacının yolu Türkiye’ye düşmüş. Hayvan pazarında geziyormuş.
Birden önünde ihtiyar bir adamın durduğu zayıf bir eşek görmüş. Yalnız bu eşeğin üzerinde çok değerli olabilecek antika bir semer varmış.
Antika bilgisi olmayan eşek sahibinden eşeği çok ucuza alabileceğini düşünerek pazarlığa başlamış.
Sıkı bir pazarlık sonunda eşeğin 4-5 katına satın almak üzere anlaşmış.
Milyonlarca dolar değerinde olan semeri 4-5 eşek fiyatına satın aldığı için sevinmeye başladığı sırada eşeğin sahibi oradaki çocuğa seslenmiş:
-“ Oğlum ahırdan yeni bir semer getir. Beyefendiyi eski bir semerle göndermeyelim” demiş
Amerikalı telaşlanmış:
-“ benim için sorun değil, zahmet etmeyin diye eşek sahibine bayağı dil dökmüş. Sonunda ihtiyar dayanamamış:
– “Boşuna uğraşma beyim, biz o semerle çok eşek sattık!”
--------------------------------------------
ÖZEL OKULLLAR İLGİ ODAĞI OLDU
Devletin en önemli göreve gelecek nesillere en güzel ve çağdaş eğitimi vermek.Bunu tüm eğitimciler ve bu ülkeyi bize emanet eden Atatürk söylüyor.
Peki bugün eğitim seviyemiz nerede ?Bir Allahın kulu eğitimin yeterli ve başarılı diğer ülkelerle yarışacak düzeyde olduğunu söyleyebilir mi?
Bölgenin en gelişmiş ve demokrasiyi özümsemiş bir ülke gençlerinin eğitim düzeyinin bazı Afrika ülkelerinden daha geri düzeyde olduğunu nasıl içimize sindirebiliyoruz.
Dünya’da ilk 500 üniversite arasında Türkiye’nin bulunmaması ne anlama geliyor,?
Eğitimin en önemli ayağının ilk öğretimden hatta ana okulundan başladığı biliniyor. Ülkemizde ailelerin çocuklarını teslim edeceği kreşler ve ana okulları yeterli mi?
Her gün mantar gibi türeyen özel okullarda 30-40 bin lira vererek kaç aile çocuğunu oralara verebilir. Ülkemizin geleceği açısından en önemli bakanlığı alan Milli Eğitim Bakanlığına eğitim kalitesini yükseltecek ana okulu ve kreşlerin açılma imkanı yok mudur.
Bu işler özel okullara mı havale ediliyor. Bu imkânı olmayanlar milli eğitimin okullarına gidecek sonunda sınavlarda başarısız olduğunda bunun ceremesini kim çekecek.
Ne acıdır ki, gelecek kuşaklar için en iyi ve kaliteli yatırım yapıp dünya ülkeleriyle her alanda yarışacak gençler yetiştirmek her halde bazıların rahatsız ediyor.
Eğitimin başka dallarına ve diğer bakanlıklara gereğinden fazla yapılan büyük yatırımlar milli eğitimimizde yetişen çocuklara yapılmış olsa kısa sürede gelişmiş ülkelerle yarışır duruma geliriz.
Milli Eğim Bakanlığı her yeni hükümet döneminde değişmiş . Her gelen bakan kendi eğitim programını uygulamış. Bunlar diğer ülkelerden ders alıp eğitimin bakanlara göre değişmeyen milli bir politika olduğunu bilmiyorlar mı? Neden Milli eğilimimiz yazboz tahtasına döndü? Bir zamanların eğitimde uygulanmak istenen 4+4+4 sistemini bugün uygulayan var mıdır?.