Toplumda gerek siyasi partilerimize üye olanlarda gerekse dernek üyeleri. kurulan derneğin kuruluşun nimetlerinden yararlanırlar. Fakat o kuruma ödemeleri gereken aidata geldiğinde her ne hikmetse birçoğu onu ödemeye gerek duymaz.
Siyasi parti üyelerinin de partilerine belli bir aidat ödeme zorunluluğu vardır. Bu durum sadece genel kurul zamanında gündeme gelir.
Yönetimlere aday olanlar aidatını ödemeyenleri koz olarak kullanırlar. Kendilerine yakın olan partililerin gerektiğinde aidatlarını hasıraltı eder.Diğerlerini seçimde oy kullanmamak için gerekçe gösterirler.
Bu durum sadece siyasi partiler için geçerli değildir.
Örneğin Edirne’nin en büyük meslek kuruluşu olan Şoförler Derneği de bu sıkıntıyı yaşıyor.
Bu kurumun çatısı altında yüzlerce meslektaşları var. Ne yazık ki, bu kişiler kurumun nimetlerinden faydalanıyor. Buna karşın yıllardın bunun külfetine, yani aidat ödemesine gerek duymuyor.
Yönetim parasızlıktan kıvranıyor. Oda yönetimi personelin maaşını ödeyemez duruma gelmesi aslında bu kurum üyelerinin ayıbı değil midir.
Madem ki bir kurumun çatısı altında iş yapıyorsun onun imkanlarından yararlanıyorsunuz, onun yükümlüklerini yerine getireceksin.
Çünkü o oda ve dernek olması sen onun imkanlarından yararlanamayacaksın. Ülkemizde ne yazık ki bu tür görevlerimizde dayarlı davranmıyoruz.
----------------------------------------------------------------------------------
SÖZÜM SENET DEVRİ KAPANDI
Eski yılları hatırlayanlar bilir. Kişiler arasındaki alışverişler güven esasına dayanırdı.
Bir dostunuzdan borç para istediğinizde senede gerek görülmez verilen sözler senet olarak kabul edilirdi.
Bu konuda kimse davalık olmuyordu.
Zamanla bu güven kayboldu.
Bugün en yakın dostlar dahi bu tür alışverişlerde verilen para karşılığında güvence istiyor. Bazen bunlar dahi yeterli olmuyor. Son yıllarda artış gösteren protesto olan senetler çekler bunun göstergesi.
Diyelim, bir üretici, çiftçi kuruluşundan, bankadan bir kredi alacak, yanına üç kefil isteniyor. Parayı ödenmediği zaman o kefillerden tahsil ediliyor.
Bu durum toplum arasında güvensizliğin ne boyuta ulaştığını gösteriyor.
Güven bunalımı,insanların birbirine güven duymaması, şüphe ile yaklaşımı daha sonraki yıllarda toplumda daha büyük yaralar açabilir.
Bazıları bu tür alışverişlerde kendini güvenceye almak için “ İşine sağlama al sağlam kazığa bağla” denir.
Ya o sağlam dediğimiz kazık da yeterli olmuyorsa ne olacak.
HER YERDE GÜNDEM KONUSU İSTANBUL SEÇİMLERİ
Ülkede mahalli seçimler sona erdi. Seçimi kazananlar koltuklarına oturdu görevlerine devam ediyor.
Bu arada İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleri konusu gündemdeki yerini koruyor. Kazınılan bir seçim iptal edildi. Bu iptal olayı sadece İstanbul’da değil yurdun dört bir yanındaki halkın kafasında soru işareti yarattı şüphe uyandırdı.
Bu tutarsızlığı şüpheyi İstanbul’da ikamet eden yakınlarımızdan da öğreniyoruz.
Onlar da yapılan uygulamadan rahatsızlık duyuyorlar” Biz oyumuzu verip vatandaşlık görevimizi yerine getirip tercihimizi belirledik. Birileri çıktı, bizim kararımızı, tercihimizi yok saydı.
Böyle bir olayla ilk kez karşılaşıyoruz. Bunu çeşitli nedenlere bağlayıp. Seçimi iptal ettiler, tekrar sandık başına gideceğiz. Peki bu olanlardan bizim suçumuz ne?
Onlar seçim sisteminde bir hata yapmışsa bu bizim suçumuz mu.
O gün herkes hür iradesiyle oyunu kullandı kimsenin etkisinde kalmadı. Sandık başında olanlar bir yanlış yapmışsa onun yanında siyasi parti sorumluları var.
Böyle bir tutanak ve tepki de olmadığına göre, “ Oy hırsızlığı” iddiası ne anlama geliyor.
Milletin aklı ile adeta alay ediyorlar .
Çok yazık.
BASIN MENSUPLARINA SALDIRI SİZİ İLGİLENDİRMİYOR MU?
Edirne’de gazeteciler derneklerinin sayısı bir elin parmağına ulaştı.
Trakya, Balkan ve Edirne adında gazeteciler dernekleri dışında başka derneklerimiz de var. Bunların adını etkinliklerini başka illerdeki gibi pek duyamazsınız.
Bezen sesleri duyulur. O da genel kurul dönemlerinde olur.
Şimdi buradan sormak isterim.
Son aylarda basın mensuplarına yurdun dört bir yanından saldırılar gündemde. Başka mesleklerin mensuplarına böyle saldırı olduğunda, örneğin sağlık çalışanlarına, bakıyoruz bu kuruma mensup olanlar anında tepkilerini duyuruyorlar.
Peki bu duyarlılık basın mensupları için bu geçerli değil mi?
Basın emekçilerinin böyle bir hakkı, talebi olamaz mı?
Sadece başımıza geldiği zaman mı sesimiz duyulacak.
Basın mensuplarının maruz kaldıkları diğer haksızlıklar bir yana, böyle fili saldırılarda anlı şanlı basın derneklerimiz bu olayları kınayan bir açıklama yapmalarında ne beis olabilir.
Öyle bir hatırlatmak istedim.
FIKRA
Bir akıl hastanesinde iki akıl hastası hastane duvarından kimsenin haberi olmadan kaçarlar.
Daha sonra hastane çevresinde bir hendeğe gizlenirler. Bu sarada hışırtıyı duyan bir bekçi seslenir:
“ kim var orada”
Bunun üzerine akıl hastalarından biri “ Miyavv-miyavvv” diye kedi taklidi yapar.
Bekçi bunun üzerine gerçekten orada kedinin olduğunu sanıp oradan uzaklaşır.
Akıl hastaları sürünerek diğer hendeğe geçtiğinde yine ses ıkarırlar.
Bekçi bu kez o tarafa gidip seslenir.
“ kim var orada”
Akıl hastalarından diğeri yanıt verir.
“ Bir kedi daha!” der.
-----------------------
ATASÖZÜ
Çocuklar şekerle oyuncakla, büyükler ise yeminle aldatılır.