Milli bayram günleri ve diğer günlerde Atatürk’ün mezarının bulunduğu Anıt Kabir yurdun dört bir yerinden gelen on binlerce kişinin akınına uğruyor.
Atasına bağlılığını kanıtlamak isteyenler anıta koşuyor.
Bu güzel de aslında Atamızın da belirttiği gibi onun mezarını ziyaret edip onun adını tabulaştırmak önemli değil . önemli olan Türk ulusuna önerdiği ilkelerini sahiplenmek. Anıt Kabri ziyaret edenlerin oradaki müzeleri ziyaret ettiğinde ibret alınması gereken müzesindeki ziyaret yerleri var. Kurtuluş savaşı ne zorluklarla kazanılmış, kurtuluş liderleri hangi badirelerden geçmiş ve bu günlere ne güçlüklerle gelşişiz. O konuda bilgilenmeleri gerekir.
Bu arada Atatürk’ün güç koşullarda ne kadar kitap okuduğu, okuduğu kitaplarda satırların altını çizerek ne denli dikkatli okuyucu olduğunu bilmeleri gerekir. Sormak lazım bugün hangi siyasi parti liderimiz Atatürk kadar kitap okumuştur. Ulu önder kısacık ömründe tüm klasik eserleri okumuş. Askeriye ile ilgili eserleri adeta ezberlemiş. Askerlik başarısının altında yatan bu çok yönlü bilgi sahibi olması değil midir?
-------------------------------------------------------------------------------------------
TURLAR DÜZENLENİYOR
Önümüzde Atamızın ölüm günü olan 10 Kasım var, Bazı kişi ve kuruluşlar Anıt Kabir ziyareti için turlar düzenliyorlar. Atayı birkaç defa ziyaret etmek, bu ziyareti sıradan bir ziyaret gibi gösteriş olsun diye yapmak onun ilkeleri ile uyuşmaz. O hiç bir zaman kendisine taparcasına sevgi istemiyordu.
Söylemlerinde her zaman “ Benim fani vücudum elbet bir gün toprak olacak. Türk milleti ilelebet kalacak” diyordu ve halkı dünyadaki gelişmelere karşı uyarıyordu.
Halkın taba olmasını istemiyordu.
Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak en büyük arzusuydu.
Bugün aradan bir asır süre geçmesine karşın ülkemizde hala Osmanlı özlemi taşıyanlar varsa bunda Atatürk’ü sahiplenenlerin kusurları yok mudur?
Ata’yı sevmek aracının arkasına veya koluna onun ismini yazmakla olmuyor.
Onun bize önerdiği ilkeler doğrultusunda kendimizi yenileyerek medeniyet basamaklarını aşarak muasır medeniyet seviyesine ulaşılmasını arzuluyordu Ulu Önderimiz.
Ömrü yeterli olmadı.
Daha on yıl yaşamış olsa bugün karşılaştığımız zorlukların bir çoğu ortadan kalmış olurdu.
Onun için Atatürk sevgisi onun anıt kabrini ziyaretten öte ilkelerini sahiplenmekle olur.
Bu olmuyorsa sen istersen yüz kez orayı ziyaret et oradan çıktıktan sonra sorumluluğunu unutuyor ülkenin karşı karşıya bulunduğu tehlikeler karşısında sessiz kalıyorsun senin yerin orasın değildir.
Sözlerimi Atamızın şu veciz sözleriyle noktalamak istiyorum
“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden yaşamak isteyen toplumlar, önce haysiyetlerini sonra hürriyetini daha sonra da istiklal ve istikbalini kaybederler”
MUSTAFA KEMAL AT ATÜRK
--------------------------------------------------------------------------------------------
DOĞAYI İNSANLAR KATLEDİYOR
Dünyamız o kadar bereketli ve cömert ki, yıllardır kendisine en çok zararı veren akıllı mahluk olarak bilinen insanlara yine tüm nimetlerini sunmaya devam ediyor.
Doğaya verilen zararla katledilen güzelliklerle aslında insanlar kendi yaşamlarını zoru sokuyor.
Yaşamımızın bir parçası gibi olan sağlıklı yaşamamızı sağlayan oksijen deposu yeşil alanları ormanlarımızı bir bir yok ettik.
Şöyle, bundan yarım asır öncesini düşünelim o günleri gözümüzün önüne getirelim. O zamanlar tarlaların kenarlarında küçük korular ve sınırlarda ağaçlar vardı.
Onları tarlaya gölgelik ediyor diye kestik.
Kırlarda şırıl şırıl akan ayazmalar pınarla bugün yok oldu. Su kaynağı olan göllerimiz derelerimiz bir biri ardına kurudu.
Ergene gibi bir zamanlar balık tutular insanların çekinmeden içine girdiği Trakya’ya bereket saçan bir nehri bugün mikrop yuvasına dönüştürdük.
Dünyamıza tüm bu kötülükleri hayvanlar kuşlar uzaydan gelenler yapmadı, Evrenin en akıllı mahluku denilen biz insanlar yaptık.
Yapılan bu tahribat sonunda dünyamızın iklimi değişti. Ozon tabakası delindi. Dünyada ölümcül hastalıklar çoğaldı.
Medeni denilen toplumlar geliştirdikleri modern silahlarla birbirini katlediyor.
Tanrının bize bahşettiği, yaşamımızı kolaylaştıran doğadaki güzellikleri evrenin tek akıllı canlıları insanlar yok ediyor, bir anlamda kendi yaşam alanımızı da katlediyoruz
------------------------
ÖZLÜ SÖZ
Celladına aşık oluyorsa bir millet.
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illete.
Müstahaktır ona her türlü zillet,
ÖMER HAYYAM
-----------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
İŞİN SIRRI
At almak için bir ahıra giren hırsız yakalanır.
At sahibi at hırsızına merakla sorar:
“ At hırsızlığın sırrını bana öğretirsen , seni serbest bırakacağım ”der.
Hırsız bu teklifi kabul eder.
At sahibinin gözü önünde atın yularını çözer, gemini vurur.
At Atın üstüne binip oradan uzaklaşırken at sahibine bağırır:
“ Öğrendin mi at hırsızlığın sırrı böyle” der:
-------------------------------------------------------------------------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
İLK YARI AÇIK CEZAEVİ İMRALI’DA KURULDU
Tarihimizde ilk yarı açık cezaevi Marmara denizinde, İmralı adasında 1935 yılında kurulmuştu. Bu cezaevi bin tutukluyu barındıracak kapasitedeydi.
Türkiye’de kapılı cezaevinde iyi davranışları görülen tutuklular, bu yarı açık cezaevinde çalışır, zanaat sahibi olurlardı.
Adada her çeşit tarım işleri, meyvecilik, zeytincilik, hayvancılık yapılırdı.
Tutulan balıkların, yetiştirilen sebzelerin daha iyi değerlendirilmesi amacıyla bir konserve fabrikası kurulmuş, bunun yanında bir de sabun fabrikasıyla, deniz motoru yapan bir tersane açılmıştı.
İmralı Cezaevi ürünlerini tanıtmak amacıyla 1947 yılında Mısır Çarşısı’nda iki mağaza açılmıştı.