Son bir iki yıldan bu yana toplumumuzda kadınlar güçlerini duyurmaya başladı.
Bakıyoruz siyasi partilerin toplantılarının ön saflarında ve en çok sesi çıkan kadınlarımız. Kadını yönelik şiddette bir süre öncesine kadar sesi çıkmayan çareyi erkeklerden bekleyen kadınlarımız şimdi seslerini yüksek perdeden duyurmaya başladılar.
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın Öğretmenler Günü nedeniyle düzenlediği öğlen yemeğinde bakıyorum yine kadınlarımız çoğunlukta. Ne acıdır ki kahve kültürünün esiri olup oradaki sohbetten fedakarlık yapmayan bazı erkek öğretmenlerin aksine kadın öğretmenlerimiz bu mutlu günlerinde bir araya gelmiş sayıca erkeklere üstünlük sağlamıştı. Bunlar demokrasimiz açısından iyi alametler.
Son yıllarda kadına yönelik şiddetin artması, bunların medyada yer bulması gündeme getirilmesi ile kadınlarımız bu işin çözümünün de kendilerine düştüğünü , bugüne kadar erkek egemenliği nedeniyle kendi sorunlarına çözüm olmadığını anlayıp kendileri soruna sahip çıktılar.
İşçi haklarının, demokratik hakların savunulmasında, kadınlara yönelik şiddeti kınamada, kadınların en önde yer alması aslında bugüne kadar özlenen, Ulu önder Atatürk’ün de arzuladığı bir durum.
Nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınların bugüne kadar toplumsal görevlerinde dışlanması, bazı iş dallarında kadınlara yer verilmemesi toplumumuzun kanayan bir yarasıydı.
Onun önüne geçmek için kadınlarımız kolları sıvada ve yollara döştü “ Kendi hakkımızı ancak bizler savunuruz” düşüncesiyle her alanda boy göstermeye başladılar.
Öyle sanıyorum ki bazı iş dallarında, derneklerde, odalarda muhtarlık, kaymakamlık, valilik, milletvekilliği, Büyükelçilik ve benzeri alanlarda kadınlarımızın daha çok yer alması demokrasimizin tüm kurumlarıyla ve sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayacaktır.
Kadınlarımızda böyle bir azim ve kararlılığın olduğunu görüyoruz.
Ülkemizde Erkek egemenliğinde demokrasi bir türlü rayına oturtulamadı. Kadınların desteği ve kararlı dutumu ile demokrasimiz de istenilen düzeye gelecektir.
İNSAN AKLIYLA ALAY EDİLİYOR
Piyasada zamlar almış başını gidiyor, zam zam üstüne geliyor. Çarşı pazar iyice ateş pahası, akaryakıta gün geçmiyor ki zam gelmesin. Bakıyoruz bir gün birkaç kuruş indirim yapılıyor bir sonraki gün katlamasına zam geliyor.
Akılları sıra bak fiyat indirimi yaptık diye halka yutturulmak isteniyor.
Bir köylümüz şapkasını öne koymuş kara kara düşünüyor. Neden düşündüğünü sordum.” Neden düşünmeyeyim diye’ derdini açtı. Daha önceleri bir kilo buğday bir kilo gübre ve bir litre mazota eşitti. Şimdi ise girdi fiyatları katlanarak gitti.2,5 kilo buğday ile bir kilo gübre 6 kilo buğday ile bir litre mazot alabiliyoruz. Gübre fiyatları ise çiftçilerin ihtiyacı olduğu zaman zam üstüne zam görüyor.
Bu şartlarda bizler düşünmeyip kimler düşünecek. Bir de bakan çıkıyor, resmen aklımızla alay edercesine çiftçilerin durumunun çok iyi olduğunu savunuyor.
Borçlar nedeniyle tarlalarımız, borçla aldığımız hayvanlarımız elimizden gitti. Bizim başka gelirimiz yok . tarlamızdaki ve hayvanlarımızdaki gelirle geçimimizi sağlıyoruz. Ne yazık ki bizim hakkımız yeterince savunulmadığı için bu duruma düştük.
Aslında bunda bizim de suçumuz var.
Seçim dönemi geldiğinde ucuz vaatlere kanıp oy veriyoruz. Sonunda ceremesini biz çekiyoruz. Ülkeyi besleyen çiftçilerimizin bugün kaç milletvekili var? Bizim aramızdan çıkan biri orada temsilci olmadığı sürece biz bu cefayı çekmeye devam edeceğiz” Vaziyet bu.
Aksini iddia eden var mı?
AYNI ŞEY
Büyük bir müzikholün müdürüne yeni bir şarkıcının banda alınmış sesini dinletiyorlardı. Bant bittiğinde şarkıcı sordu.
-“ Nasıl sesimi beğendiniz mi? “
Müdür:
- “Bu ses bana Celal atik’i hatırlattı…”
- Şarkıcı “ Anlamadım efendim? Celal atik şarkıcı değil ki..”
- “ iyi ya bunu söyleyen de değil”