Tarih boyunca dinlerin ve medeniyetlerin beşiği olan, ülkemizin de yer aldığı Ortadoğu, Amerikan Cumhurbaşkanı Trump’ın Kudüs’ün İsrail’in başkenti olacak şeklindeki çılgın kararı ile yeni bir bunalımın eşiğinde.
Bir milyarı aşkın müslümanın yer aldığı, tüm dinler gibi özellikle İslam dinince çok kutsal sayılan Kudüs şehrinin Amerikan Başkanı tarafından alınan bir kararla İsrail’in başkenti sayılması bu bölgede azalmaya yüz tutan bunalımı yeniden ateşledi.
Ülkesinde sarsılan prestijini yeniden yükseltmek amacıyla aldığı bu insanlık dışı kararı kendi ülkesinde olduğu gibi tüm İslam ülkelerinde infial yarattı.
Bu kararın alınmasından bu yana dünyanın dört bir yöresinde Trampın bu kararına tepkiler devam ediyor. İslam ülkelerinin Kudüs’e duyarlılığı bilindiği ve yıllardır bu mücadeleyi verdikleri gerçeğine karşın Amerika gibi süper bir devlet yöneticisinin bu kararı vermesi akılla bağdaşacak bir durum olamaz.
Başkan’ın Bu kararı üzerine ülkemizde de tepkiler başladı ve devam edecektir. Dileğimiz o ki bu tepkiler ülkemize zarar verebilecek ve Türkiye’yi zora sokacak bir şekilde gerçekleşmez.
Kurdun avlanmak için puslu havayı sevdiği gibi bazı karanlık çevreler de ülkelerin böyle bunalımlı günlerini fırsat bilerek bu tür iyi niyetli ve haklı eylemleri sabote etmek isterler.
Dileğimiz o ki inşallah böyle bir durumla karşı karşıya kalmayız. Olayı protesto eden herkesin bunu dikkate alarak olayı saptırmadan ülke çıkarlarını dikkat alarak tavrını ortaya koyması en doğru yol olacaktır.
Her ne kadar İslam ülkeleri tepkilerini göstermiş olsalar da aralında dayanışma olmadığı için son kararı yine emperyalist ülkeler verecektir. Aslında acı olan bu gönül isterdi ki bu karar karşısında tüm İslam ülkeleri bir ortak deklarasyon yayınlayıp Amerikan Cumhurbaşkanının bu kararından geri dönmek o zorunda kalmasını sağlamaları. Ne yazık ki İslam ülkelerinden böyle birlik ve beraberliği simgeleyen güçlü bir ses yok. bunu bilen sömürge ülkeleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu kirli oyunlarını sürdürecekler.
Eğer ülkemizin de içinde olduğu bir buçuk milyon nüfuslu İslam ülkeleri arasında birlik ve beraberlik sağlanmış olsaydı. Amerika bu kararı alma cesaretini gösteremezdi. Bu kararın İslam ülkeleri arasında gereksiz sürtüşmeyi bir kenara bırakıp aralarında birliği sağlamaları için son uyarı olmalı.
Aralarında bölünmüşlük devam ettiği sürece Müslüman ülkeleri sömürgeci güçlerin siyasi emellerinden kurtulması mümkün değildir. Dilerim bu acı olay akıllarını başlarına getirir.
“YURTTA SULH CiHANDA SULH”
Ülkemizin kurtarıcısı Ulu önder Mustafa kemal Atatürk bugün olduğu gibi yöne dünyada huzurun arandığı savaşların hüküm sürdüğü bir dönemde söylediği “ Yurtta Sulh,Cihanda Sulh” sözlerinin ne kadar önemli olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz. Nasıl ki vücudumuzun bir yerinde ağrı olduğu zaman tüm organlarımızın halsiz oluyorsa bir ülkenin çevresindeki huzursuzluklarda o ülkenin iç huzursuzluklarına yansıttığı gibi ülke içindeki huzursuzluklar çevredeki huzursuzlukları da tetikler.
Ülke içinde huzur güve ve refah varsa o ülkenin dış huzursuzluklardan etkilenmesi daha az olur. Ulusal Kurtuluş yıllarına baktığımızda Atatürk her konuşmasında huzur, güven ve barışı ön planda tutmuştur. Kurtuluş savaşı sonrası uzun yıllar savaş halinde olduğumuz Balkan ülkeleriyle bölgede huzuru amaçlayan Balkan paktı anlaşması imzalandı. O günlerde çevremizdeki ülkelerle sorunlarımız alt düzeydeydi. Bugün için öyle mi. Neredeyse çevremizde dost diyebileceğimiz ülke yok denecek kadar az.
Onun için ülke yönetiminde söz sahibi olan herkesin Atatürk’ün” yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözlerini yeniden hatırlamalı ve ondan ders almalıdır.
*************************************************************************************
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
İLK KADIMIZ NASRETTİN HOCANIN TORUNUYDU
Türkiye’de ilk İstanbul kadılığını Nasrettin Hoca’nın torunu olduğu söylenen Hızır Beş Çebi yapmıştı.
İstanbul kadılığı Fatih Sultan Mehmet tarafından şehrin alınışından hemen sonra kurduruldu.
Kadıların evi mahkeme salonu olarak kullanılırdı. İstanbul kadısı bütün kadıların üstünde ve doğrudan doğruya sadrazamdan buyruk alırdı.
İstanbul dört bölgeye bölünmüş, her bir bölümün başına bir kadı getirilmişti. Hepsi İstanbul kadısına bağlıydı. İstanbul kadısının 1591 yılından sonra İstanbul efendisi, daha sonra da kadı denilmeye başlandı.
Belediye işlerinin denetlenmesi kadıların elindeydi. Kadının çarşıyı denetlemeden önce yola çıkan memurları bu denetlemeyi yapar, kendisi geldiği zaman da sonucu bildirirdi. Kadının görev süresi bir yıldı.
Meslek örgütünün büyük geliri vardı.1908 yılında kadılıklar adliyeye taşındı. Yargıçlık örgütünün başlamasıyla da kadılık kaldırıldı.