Millileşen (ulusallaşan) dedikoduların şahlandığı kaynanalaşmış bir çökelekten bakınca yola:
Yollar(ekrenlar) hıncahınç, gözler kelaynak vitrin. Alaturka yaklaşımlardan sallanan kirliliğin Vitrinleştiği göbek taşındayım . Alnımda ter tuz karışımı öbekler... CUMHURİYET’in aydınlığına sığınıyorum yine.
Çaresizliğimi, yalnızlığımı sağaltan C vitamini bir CUMHURİYET O, CUMHURİYETLE özdeşleşen bir ışık, bir okul...Benim okulum, bizim okulumuz.
Yalnızken bile ve okudukça çoğaldıkça çoğalıyorum onunla.
Ve sevgiyle güçlü anılara dalıyorum...
Cahit KÜLEBİ’li, Sami KARAÖREN’li Mehmet BAŞARAN’lı söyleşiler ve şiir dinletili can sofralar, içten birliktelikler.. Süreyya ERYAŞAR’ın, Uluğ TURANLIOĞLU’nun DAMLA’sından okyanusa ulaşma çabaları...
İşte yaşam bu, diye sayıklarken kaynananın canhıraş, içi boş bağrışmaları. Ve AB’ye rağmen kırılan reyting rekorları..
Ve diyorum, kime?
Bu ülke Cahit KÜLEBİ’yi anlayan, Sami KARAÖREN’in söyleşilerini dinleyen M.BAŞARAN’a kulak veren konuma gelmedikçe, file file nafile!