İnsanların başına bela olan pandemi konusuna yeni önlemler getirildi ,sokağa çıkma  kapsamı arttırıldı. Yaşlılar ve gençler yine sanki bu derdin sorumluları sadece onlarmış gibi evlerine kapatılıyor.Bunlar bir önlem olarak düşünülmesini doğru olarak kabul edelim.Peki onun dışında kalan vatandaşlar yeterince denetlenebiliyor mu?

Örneğin Pazar yerleri için gereken önlemler alınıyor mu?

Alışveriş ortamında önlem için gereken özen gösteriliyor mu?

 Pazaryerlerinde maske konusuna ne kadar  duyarlı olunuyor?

Ellerle eldivensiz olarak alıp verilen paralar elden ele dolaşıyor. Pazarlık anında büyük oranda yakınlaşma oluyor

Bu arada maskeler de konuşmaların net olarak duyulması için ya çıkarılıyor ya da aşağı indiriliyor.

Bu durum tehlike oluşturmaz mı?

Bu sorun artarak devam ettiğine göre  denetimlerin daha da yaygınlaşması ,bugüne kadar dikkate alamayan yerlerde ,örneğin pazaryerlerindeki denetimlerin daha da sıklaştırılması gerekir.      

Pazaryerinde durumu gözlediğimde bu denetimin yeterince yapılmadığına tanık oldum.

Bu denetimler normal mesai saatleri gibi kabullenilmemeli günün her saatinde denetim yapılmalı .

Bu mikrobun  toplumun başından ayrıldığı yok, günün her saatinde mesai yapıyor can almak için fırsat kolluyor.

Ne yazık ki toplum olarak bu tehlikenin yeterince farkına varamadık”  bu hastalık beni bulmaz” anlayışı ile hareket ediyoruz  bu tavrımızla başkalarına vereceğimiz zararı dikkate almıyoruz.

Artık bu vurdumduymaz tavırdan vazgeçmeliyiz.Zira tehlikenin her evin kapısında olduğunu ,bir gün bizim kapımızı da çalacağını unutmayalım.

--------------------------

SİYASİ KAVGALARA ARA VERİLSE OLMAZ MI.?

Millet can derdi ile uğraşıyor. Her gün televizyonda izlediği ölüm oranlarının arttığını gördükçe karamsarlığa düşüyor hayatından soğuyor.

Bu işkence yetmiyormuş gibi siyasilerimiz de  toplumun hastalıkla cebelleştiği dönemde  kendi istikballerini garantiye alma peşinde.Yaptıkları konuşmalarında halkın bu sıkıntısını moral bozukluğunu dikkate alan yok, varsa yoksa siyasi dalaşma.

Beyler böyle zamanda bu  suçlayıcı,halkın ilgisini çekmeyen tartışmalarınızı geçici olarak da olsa ara vermeniz gerekmez mi.?

Şöyle bir halkın arasına girip sizler hakkında nelerin söylendiğini,  bu kısır tartışmalarınızı halkın nasıl değerlendirdiğini duysanız bu televizyon düellonuza son verirsiniz “ kasap et derdinde koyun can derdinde” diye bir halk deyişi vardır .Sizin bu dalaşmanız da ondan farksız.

Bu olumsuz ,insanların geleceğini karartan ortamda  toplumun canı burnunda  moraller sıfır.

Bir de sizlerin bu  gereksiz kavganız sonucu  toplumun morali daha da bozulduğunu  dikkate alan yok.

Halkın akli dengesinin bozulacak duruma gelmesinin faturası çok ağır olur.

Korkarım, bu durum devam ederse halkımız  daha çok sağlık sorunu ile özellikle  psikolojik sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kalacak.

Bütün dünyayı saran mikrobun sıkıntısı yetmiyor gibi halkımız bir de siyasilerin birbiri ile dalaşmasından kaynaklanan sıkıntı ile mücadele etmek zorunda kalmasın.

---------------------------

FIKRA

“KIZ SENİ TANIYAMADIM”

Kadının biri 50 yaşında kalp krizi geçirir ve hastaneye kaldırılır.

 Ameliyat masasındayken ölümünün yakın olduğu saatlerinde Azrail’i görerek sorar:

“benim ölüm zamanım geldi mi?”

Azrail “ hayır” der “ Senin daha  ölümüne 40 yıl 2 ay 9 günün var.”

 Kadın narkozdan uyandığında  “Madem daha çok uzun ömrüm var o halde genç görünmeliyim” diyerek estetik ameliyatı olmaya karar verir.

Yüzüne gerdirir,dudaklarını doldurur,karnındaki yağları aldırır,göğüslerini şişirir,yeniden doğmuş gibi olur.

Daha uzun süre ömrünün olduğunu bildiği için,son ameliyattan çıktıktan sonra gönül rahatlığı içinde caddeden karşıya geçerken  bir aracın çarpması sonrası ölür.

Kendisine tekrar görünen Azrail’e sitem ederek sorar:

 “40 yıldan fazla yaşayacağımı söylemiştin. neden o zaman aracın bana çarpmasına engel olmadın.?”

Azrail ona dikkatle bakar ve:

“Kız Allah canını almasın ”der.”O kadar değişmişsin ki vallahi seni tanıyamadım.”

-----------------------

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ.?

İLK ÜNİVERSİTEMİZ 1863’TE AÇILDI

Ülkemizde ilk üniversite 14 Ocak 1863 günü öğretime başlayan Osmanlı Darülfünunu’dur.

Türkiye’de 1933 yılına kadar üniversite yerine  darülfünun adı kullanıldı.

Bu  Arapça” ev anlamına gele “dar” ve fenler.bilimler anlamına gelen “fünun” sözcüklerinden oluşur.

Darululüm,darulilm,Külliye,,Camia gibi çeşitli isimlerle de anılır.

İstanbul’da Ayasofya dolaylarında, ünlü İtalyan mimarı Fosatti’nin yaptığı bu bine üç katlı ve 125 odalıydı.

1953 yılında yandı. Kısa süreyle eğitim yapılan yapıda devlet hizmetleri de görülürdü.Darülfünun 1865 ‘de Çemberlitaş’a  taşındı. Burada çıkan yangın sonucu her şey kül olunca bir süre kapatıldı.

Batılı anlamda ilk üniversite ise Maarif Nazırı Saffet Paşanın çabasıyla 1870 yılında Sultanahmet türbesi yanında açıldı. Başına  Yahyalı Hoca Tahsin Efendi rektör olarak getirildi. Sınavla alınan 450 öğreniciyle öğretime başladı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.