Necdet Tezcan, dizelerini kurarken ses akışı ve ses ritmine büyük özen gösterir: “Azı öze özü aza, yazı kışa, kışı yaza kazı-yazdım/ yüreğimden aşka aşka/ sızı-yazdım” diyerek, kakafoniye düşmeden bir ses uyumu sağlamayı dener.
Ozan ve Çağla adlı iki çocuğuna (iki torununa olacak) şiirler dizer. Şair için gün batımlarının ayrı birer yerleri vardır. Onları seyrederken, neredeyse kendinden geçip şarkılar söyler.Konuşma dilindeki sıradan tümcelerde değişiklikler yaparak, tümce yapısını çarpıtır. Bu açıdan İkinci Yeni akımının her türlü olanaklarını kullanmaya çalışır.
Özellikle o, akımın gereğince dille bilye gibi oynamaya kalkışır. Kimi sözcüklerin ve söz öbeklerinin anlamını genişletme yollarını dener: “Köze küsdüşümlü eş kenar doruk, pek martılı koy, yalvar yakar olumsuzluğunun damı, aya-yaya suyun akması,, dönemeçte el yakan imzalar, aşklara mars kazıklı, , Kağnı arabalı kaçık, gör/ümüz, yaz(ma) lar. Şimdi gibi…”
Böylece Tezcan, dili şiir kurgusu için günümüz anlayışına koşut olarak harmanlama denemesine girişmektedir…
ŞİİRİNDEN ÖRNEKLER
DUMAN
Bacası tıkanmış ülkemin
Kalp kalbe değmiyor dumandan
Rüzgarsız menekşeler
Nasıl açar bir çiçek?
Yıllar yılı güneş değmez
Nasıl taşınır utanç
Dikenler baldıranlar
Bürürken tarlaları
Gelincikleri söküp atan
Adamların yüreğinde
BENİ BANA
Anılarda ilk bitek saksıysa çocuklar
Dalında açmış bir çiçekti gençliğim
Kara cılız bir yol ayırımında ömrümde
Buz sarkıtlı saçak altlarında
Bitmeyen yağmur ıslıkları
Önce saçlarım uyardı beni bana
Uzak istasyon bakışlarda arayışları
Kaçak dönme dolaplara üşütük yazlar
İp uçlarında yanıltıcı her rüzgar
Alnımda açan ıslık desenli kuşlar
Sonra takvimler söyledi beni bana
Uzak duramadık yanıltıcı vitrinlerden
Yaşamın tadına varmakta tek düşümüz
“En güzel benim” savaşında kırık düşler
Bağda üzüm çoktu oysa, ağaçta fındık
Kimsecikler doğru söylemedi beni bana