Ak gün şemsiyemi saçıma uçuran kekik kokusu

Küllerimde yangın çıkaran rötarlı rüzgar

Bizim evde turşu kuran komşu komşu çömleği

Yıkık duvarın altında kalan acı badem gizi

Kuşlar yıkanırken gölcükte pır pır kanat

Sultan çeşmesi, acı çeşme, ve Sultan Ahmet

Bir akil adam bile olamayan yalı çapkını

Hak etmediği mahzende yıllanan şarap

Varoşların kanına, adaşların inine merdiven

Yalama oldu sözde demirdi arkası gökdelen

İnme o kuyuya merdiven dayasalar da

Suya bakma, yüzünü görme seferberlik işte

Edebiyat yapmak sakız oldu damaklarda iz

Şiirsiz bir dünya çölde serap denizde arap

Aşk, sevgi, eşitlik kediler gibi damlarda işte

Yalın ayak başı kabak gezse de bizim şaban

Onurunu yere çalmaz, insan zamanı iliğinde

Bir vazo yoksa evlerde sat anasını esmer-sarışın

Üç maymunu andırınca sakal traşın yüzümde

“Üzümü ye, bağını sorma” deseler de yüzünüze

Saçım yokken bir tarak buldum bulutların içinde

Ne açarsa açsın yer/yüzünde kar yüzünde

Bıktım usandım her ömrün laf salatasından

Bana gerek, çömlekte tarhana çorbası, güveç

Giden aşırdı, gelen yıktı kuş kondular hakka

Ak-gün şemsiyeme dalga üstü esinti yüzüm/gözüm

Bir ömür, bir koca ömür aldı başını gitti kıyımdan

N.T

Eskiler, “Haziran’a orak ayı derlerdi.” derlerdi. Bunu tamamlayan, bir başka deyiş akla geliyor hemen. “Ölme eşeğim ölme, yeşil çemen çıkacak!” Bu deyişler bile sanırım geçer akçe olmaktan çıktı.

Saman yeterli değil mi?

Dışarıdan alırız…

Bilmem ne yok mu?

Dışarıdan satın alırız…

Günleri geldi çattı işte,hemen hemen. Dışarıdan satın almayı severiz, medet ummayı da. Onlar yapsın, biz hazırdan yiyelim. Ekonomimizi düşünen var mı? Yok. Çünkü “dün dündür, bu gün bu gündür”, kafasıyla yaşıyoruz, ne zamandır.

Dünya neden karışık?

Ülkede çözümsüz sorunlar. Silahlı can almalar…

Kesen kesene, kurşuna dizen dizene. Rezaletin tam daniskası. Haminnem “Dünya değil, donyağ!.” Derdi de, gülerdik. Tümü Dünya’yı yok etmenin Arap-Saçı galiba

Kal-ü Belâdan (Dünya’nın var oluşundan) beri bu böyle.Gelmiş geçmiş çağları incelersek, kölelik ve Ortaçağ karanlığı simge olarak örnek verilebilir. Dünya hep egemenlerin, güçlülerin,despotların çağı oluş. Sıradan insanlar hep ezilmiş, hep sömürülmüş.

Dön dolaş; sonunda demokrasiyle birlikte yeni bir çağ gündemde. Hemen hemen aynı şeyler biçim değiştirerek yine gündemde.İşte kapitalizm, işte emperyalizm, ve diğerleri. Sömürüye devam Hitler’e selam.

 “Böl, parçala, yönet…”, “Bırak yapsınlar, bırak geçsinler”, “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” Böyle bir savunma olabilir mi?

Sömürü artık evrensel boyutlara taşındı.Silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti el altından çalışmakta.

Oysa ve benim bildiğim: “Üretim olmadan tüketim olmaz.” Olursa bağımlılık artar. Ne bileyim , belki de dış borçlar giderek başka boyutlara taşınır.

 “Yüz vere vere ne hale geldik” diye bir şarkı var. Koro halinde söylesek yakışır mı? Bilmem, bilemem. Ama yine de söylemeli:

Özgürlük kuşları göç etmeden, Mavi portakal, çöle dönmeden!..

Ve… Ve insanlık yok olmadan!..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.