“Sarmış yine afakını bir dud-i muannit…Tevfik Fikret’in ünlü “SİS” şiiri böyle başlıyordu. Günümüz diliyle söylersek:”Sarmış yine göklerini bir inatçı sis…”

SİS bu şiirde elbette simge. Gelmiş geçmiş kanlı olayların, entrikaların, tüm kötülüklerin bir sis perdesiyle kapatıldığını sezen ozan, perdeyi aralayarak öyle bakar gelmişe, geçmişe.. Çok uzun bir iç geçirmede denebilir bu şiire. Bir aralar sanıyorum otuz iki sayfalık tek bir şiir olarak yayımlanmıştı.

Bu arada oturduğu Aşiyan’dan İstanbul’ lanetler. Bazı çevreler bu şiiri abartılı karamsar bulur. Ülkemizi, geçmişimizi kötülediği, yerin dibine soktuğu ve ozanın sağlıklı olmadığı görüşler ileri sürer.

bu bakış, gizlenen gerçeklerin etkileyici ve şiirsel bir anlatımla dile gelmesidir. Gelmişe geçmişe kabaca bakmak bile ozanın haklılığını gösterecektir. Kardeşlerini, çocuklarını ortadan kaldıranlar, Teokratik bir devlet yönetimi, baskı, şiddet, kelle uçurmalar.

“Urun ol namerdin kellesin.” Deyişi bu günlere bile sarkmış durumda. Ve işiniz bitik demektir.Gövdeniz bitik demektir

Bunların hepsi olmasa da çoğu büyük gerçekler. Yalan ya da uydurma değil. Yeniçerililer kazan kaldırırken şeriatla yönetilmesine “şeriat isteriz” diye ayaklanırlardı.

Halk kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştı. Vergi veriyor ama hiçbir karşılık göremiyordu. Hiçbir hizmet(sağlık, yol, su, eğitim vb) halka ulaşmıyordu. Kırsalda yaşayanlar için kışı geçirmek bile oldukça zordu. Kışın yabani hayvanların bu bölgelere inip kümeslere ya da hayvanlara saldırdığı hala anlatılıp durur. Kıştan kardan, tipiden yollarda kalınıp yaşamını yitirenler az değildi.

Gerçekleri dillendirmek zordur bazen. Ama bunları bir sis perdesiyle örtmek de yakışmaz. Tarih babanın gözlükleri bile bazen akı kara, karayı ak gösterebilir.

Meydan savaşlarında birbirini tanımayan genç insanları birbirlerini döğramaları olacak iş mi? Kelle uçurmalar, savaş meydanını kan gölüne çevirmeler..akıl işi mi?

Niçin?

Bir karış toprak ya da ganimet için.değil mi?

Haa… iyi şeyler de hiç olmadı mı? Olmaz olur mu, oldu elbet. Padişahlar, krallar iyi yaşasın diye saraylar, köşkler, kasr’lar yapıldı. Hem de insan teriyle.

Yasakların ve baskıların usanç verici olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek

“Muhteşem Yüzyıl” diye bir dizi girdi ekranlara, kıyamet koptu.Kanuni şehvet ve içki düşkünü olduğu yansıtılmış. Görmesi doğru mu, sanmıyorum

Hangi padişahın haremi, odalığı yoktu ki? Lale devri bir rüya değildi. Ne olursanız olunuz eninde sonunda insansınız. Onların da sıradan insanlar gibi gereksinmeleri var. Ve elbette olacak. Zayıf yönleri de olabilir. Saydıklarımın içinde cinsellik yada alkolizm olabilir.

Dönemin şiirleri bile bade saki, mey,sakiya… gibi sözcükler neden çokça var.?

Filme aktarılan, olayların tümü değil İlgi çeken yönler sunulur ki dizi izlensin

Sonuçta bu bir senaryodur, belgesel ya da ucube değil.

Atatürk’ü bile eleştirenler yok mu? Yok olur mu? Üstelik giderek çoğalmakta.

Böyle olunca, krallar, padişahlar, imparatorlar niçin eleştirilmesin. Gerçekleri dillendirmek başka, çamur atmak başkadır.

Güya sisli günleri irdeleyecektik.

Kaç gündür öyle olmasa da başka türlü koyu kara bir sis Trakya’da çöreklendi. Kalorifer dumanları da işin içine girince!... Vay anam vay!

Görüş uzaklığı öyle bir azalıyor ki bazen, insanın kendini görmesine bile olanak kalmıyor.

Kimsecikler aynaya da bakmıyor…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.