İsraf dinimizce de haram sayılır.İsraf bu dine mensup olanların en çok dikkat etmeleri uymaları gereken hususların başında gelir.
Bakıyoruz özellikle toplu verilen yemeklerde ve Ramazanda verilen iftar yemeklerinde de israfa riayet edilmemesi ile dinimizin en önemli buyruğunu yerine getirmemiş olmuyor muyuz?
Bazı iftar yemeklerine katıldım.İftar verilen yerlerde son ana kadar bekledim. Yemek sonrası masalarda kalan artık yemeklerin çokluğu dikkatimi çekti.
İftara katılanların bazılarının önüne konulan yemeklerin bir bölümü tabaklarında duruyordu.
Bazılarında bir miktar alınmış diğeri kalmıştı. Bu kalan yemekler peki ne olacak.
En kötü ihtimal hayvanlara yiyecek olarak verilecek.Tekrar İnanların önüne konulması mümkün değil. Peki, böyle toplu yemeklerde Self servis olarak sunulsa herkes oradan yiyebileceği kadar yemek alsa daha iyi olmaz mı?
Bakıyoruz, bu tür yemeklerde yese de yemese de herkesin önüne aynı miktarda yemek konuluyor.
O kişi belki rejim yapıyor, veya bazı yiyecekleri yiyemiyor. Belki de o kadar yemeğe ihtiyacı yok.Bu durumda önüne konulan yemeklerin çoğu kalacak.
Toplu yemeklerde tüm bu israfa yol açan uygulamalar dikkate alınmıyor. Yese de yemese de herkesi önüne aynı miktarda yemekler yığılıyor. Yemek bitiminde de kalan atık yemekler ise heba oluyor.Çok yazık
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DÜNYANIN EN STRATEJİK ÜRÜNÜ YİYECEKLER OLACAK
Dünya nüfusu artıkça yiyecek sıkıntısı baş göstermeye başladı.
Uzmanlar dünyada en stratejik ürünün yiyecekler olduğunu iddia ediyor. Petrol ve diğer ihtiyaçlar, yiyecek ihtiyacı yanında değersiz kalır. İnsanın en büyük. ihtiyacı karnının doyması
Hal böyle olunca yiyecekleri tasarruflu kullanmak gerekir.
Şöyle bir düşünelim böyle toplu yemeklerden artan yemeklerle kaç yiyeceğe ihtiyacı olan insan karnının doyurur.
Bu artık yemeklerin ne kadarı gerçekten ihtiyacı olan insanlara veriliyor.Ne acıdır ki, israfı önlemenin dini bir vecibe olarak bildirilen bir İslam ülkesinde yiyeceklerin bu tür geleneğin yerine getirildiği yerlerde israf edilmesi, bu konuda ahkam kesenlerin uyarmaları gerekenlerin dikkatini çekmiyor mu?
Vaizlerimiz hutbelerinde israfın çok haram olduğunu konuşmalarında sıkça vurgulamaları gerekir. Ülkemiz artan nüfusu ile önümüzdeki yıllarda açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmayacağını kim iddia edebilir.
Biz böyle yiyeceklerimizi hovardaca harcarsak bu açlığa davetiye çıkarmış olmuyor muyuz?
-----------------------------
BAYRAM YİNE SAHİL TATİLİ OLACAK
Ramazan bayramı tatili bu yıl tam dokuz gün bir haftadan fazla.
Bunun ülkeye vereceği ekonomik zarar bir yana, esas önemli olan kesesi uygun bazı kişiler bu uzun tatili sahillerdeki otellerde geçirmeyi yeğliyor.
Onlar için anne babasının yanına gidip ailecek dini bayramı kutlamaları ikinci planda oluyor. Böyle tatillerde fırsat bu fırsat deyip havaların da güzel olmasından yararlanıp elit ve ekonomik durumu iyi insanların bulunduğu sahil kentlerinde geçici dostlarla bayramı kutlamak bu tür kişilere daha elzem.
Aslında dini bayramlarımızda ailesinden uzak olanların aile yakınlarıyla bir araya gelip kucaklaşmaları, hasret gidermeleri kaybettikleri yakınları için dua etmeleri, mezralarına ziyarette bulunmaları torunların dede nineleri ile kucaklaşmaları bu bayramların amacına daha uygun düşmüyor mu?
Dini bayramlar son yıllarda insanlarımızın alışılagelmiş geleneklerinin de yok olmasına neden oldu. Böyle bayram günlerinde ailelerin bir arada olması, kucaklaşıp hasret gidermeleri dinimizin gereği değil midir?
Gelişen teknoloji,evlatların aile büyükleri ile bütünleşmesini de engelledi” Biz tatile gidiyoruz” deyip, anne babasına bir telefon ederek bayramlarını kutlamamız var” bu kutsal günü böyle geçiştirenler var.
O aile büyüklerinin bayram günü gelsin de oğlumu, torunumu göreyim diye dört gözle beklediklerini hesaba katmıyorlar. Bayram günlerinde evlatlarının sevdiği yemekleri yaparak onlarla birlikte sofraya oturmayı arzulayıp yollarını gözlemesi yeni neslin ilgisini çekmiyor.
Asırlardır süren bu güzel geleneklerimiz bir biri ardına yok oluyor.
Aile bağlarımız zedeleniyor. Bu gelenekleriyle bütünleşen bir toplum için iyiye alamet değil. Aile bağı bizim toplumumuz için vücudumuzun kılcal damarları gibidir. Onların zedelenmesi toplumun geleceği açısından tehlike çanlarının çalacağının göstergesi değil midir?
----------------------------------------------------------------------------------
PARK ÇEVRESİNE DİKKAT.!
Ayşekadın Camisi yanındaki Yıldız Parkı bu bölgede çocukların oynadığı tek park konumunda.
Park çevresinin korumalı, yüksek duvarla çevrili olmaması nedeniyle parkta oynayan çocukların toplarının Talatpaşa Caddesinde yoğun trafik içine gitmesi halinde çocukların da çevre duvarı olmadığı için topun ardından sokağa çıkması durumunda trafik kazası olması an meselesi.
Bu tür, eğlence yerlerinde çocukların güven altında olması için çevresinin sarılı olması gerekmez mi?
Bir de parktaki merdivenler de çocuklar için tehlike oluşturuyor. Onlar için de önlem alınması gerektiğini belirten Mahalle sakinleri, çocukları oynadığı parkların çevresini korumalı olması gerektiğini, bu parkın çevresinde böyle bir durum olmadığından yakınarak, “ çocuklar parkta oynadığı sırada aniden sokağa çıksa kendini hızla giden araçların altında bulabilir.
Bu parkın çevresinin çocukların rahatlıkla ve güvenli bir şekilde oynayacağı şekilde çevresinin parmaklıklarla sarılı olması gerekir.
Böylece aileler çocuklarını bu parka getirdiklerinde güven içinde olsunlar. Çocuk bu bir an gözden kaybolup yola çıkıp kazaya neden olabilir.
Yahut, top oynadığı sırada topun arkasından yola çıkabilir. Yetkililerin bu konuyu dikkate almalarını bekliyoruz” dediler .
-----------------------------------------------------------------------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
İLK OTOMOBİLİ ZAHİRZADE AHMET PAŞA ALDI
Tarihimizde ilk otomobil 1895 yılında kullanıldı.Halk otomobili ilk olarak, Fenerbahçe’de görmüştü. İlk Otomobilin sahibi Basra Mebusu Zahirezade Ahmet Paşa’ydı. İstanbul’un ilk şoförü ise Acem Abdurrahman’dı.