Evlilik dışı sapık ilişkiler de aile kurumuna saldırılar sonucu çeşitlenmiştir.

Homoseksüeller, lezbiyenler, homoların resmen evlenmesi. Bakın ne denli ters.Kadın-erkek birlikteliği yani aile kurumu yıkılırken, homoların evlenmesi, sapıklığın dik alası değil de nedir?

Bu saydığım meslekler önceleri de vardı. Ama , hiç olmasa gizli kapaklıydı. Ve öyle de olmalıydı. Bunlara özgürlüklerin gereğidir diyemeyiz. Çünkü bu tür sapmaların

Yapımızla ve yaradılışımızla bir ilgisi yoktur. Yalnız ve ancak iki cinsin birlikteliği normaldir.Bu konuda sosyal yaklaşımlarla ve değerlerle de bütünleşmek gerekir. Cinsellik elbet önemli ve fizyolojık bir gereksinmedir. Toplum kuraları koyarken, işin bu ve bilimsel yanını da akılcı yollarla değerlendirilmelidir. İlişkilerin ayıp ya da günahla bir ilgisi olsaydı iki cins yaratılmazdı. Normalden sapmaların ardından mutlaka huzursuzluklar ve anormallikler başlar. Kuralları, kurumları sollamanın, hiçe saymanın sonu uyuşturucu ve sapık ilişkiler sığınağına gider. Yani kontrol edilmeyen, edilemeyen ilişkilerin ardı kuru dallardır. Her şey yerinde, zamanında ve dozunda olursa insana huzur ve mutluluk sağlayabilir. Bu açıdan bakınca cinsellik eğitimi temel alınmalıdır.

Eşlerden birinin eşini aldatması da son günlerde tartışılan en önemli konulardan biridir. Ben , böyle kaçamaklara “aldatma “ deyişini kullanmanın yerinde olmadığı inancındayım. İnsan yapısında tek eşe bağlılık yoktur. Bu yaklaşım tüm canlılar için geçerlidir. Yanlış anımsamıyorsam yalnızca kuğular ya da birkaç tür daha bu bağlılık görülüyormuş.. Nüfus artıp yerleşim birimleri büyüdükçe sosyal baskı azalır. Bu cinsel konular için de geçerlidir. Zorlama olmadıkça böyle kaçamaklar; çevreye ve yakınlarına da zarar vermiyorsan neden tadı çıkarılmasın? Demek bile çok zor. Bu konularda çarpık eğitim içimize öyle bir işlemiş ki…

Aslında biraz daha açık olmak gerekirse:

Freud şöyle açıklar; Cinsel enerji tüm enerjilerin odağıdır . Bizde de derler ya “hiç aklımdan çıkmıyor.” Aynen öyle işte. Herkesin aklı fikri orda ama gel de

Söyle.

Hele şu çocuklara tebelleş olanlara ne demeli? “Topunuza yuh!..” desek yeter mi. Çok az olur bence. Zorla güzellik olmaz deyişine rağmen o tecavüz olayları iğrenç, Ozanlarımızdan biri: “Aşk iki kişiliktir” der. Yani tek başına ve karşılıksız olacak şey değil. En azından insanlık dışı. Hele ölümle sonuçlanan tecavüz olayları dengesizliğin , sağlıksızlığın, ruh hastalığının göstergeleri Bunlara hayvan bile denmez. Ne mi denir? Onu da size bırakıyorum. Hayvanlarla ilişkiye girenler de cinsel açlığın simgesi gibi.

Öte yanda feminizmin hedef saptıran saları… Güya eşitlikçi tavırları. Kadınlar önce kendi sorunlarına eğilmeli.

O tak takıştır, sür sürüştür, çıplaklığını (marifetmiş gibi sergile. İplikten mayolarla, göğsünü ve sırtını açık bırakan giysilerle sergi açmak, poz vermek… neyin nesi? Kadın, örneğin şarkı söylüyor ama yarı çıplak. Şarkı söylemekle çıplaklığın ne ilgisi var ki.. Yarı dekolteyle alış veriş, kuaför ve güzellik salonu ziyaretleri, yapay güzelliğin peşinde koşuşturmalar.. Havalar, cıvalar..

Yaşamayı bu çizgiye indirmenin anlamı ne? Böyle yapaylıkların peşinden sürüklenmeler sizce doğal mı?

Bir de “sesi” lafı ürettiler. Sesi görünmek sanki çok önemli ve doğalmış gibi…

Bana kalsa ilk yapacağım şey kadınları da askere almak olurdu. Eşitliği savunanlar buna itiraz ederler miydi? Bilmiyorum.

Bu yanı benimseyenler ne yazık ki günbegün çoğalıyor. Toplumsal yaralar da derinleşiyor.

  1. konuyu yeniden kurcalayacağım. Hele bir iç güveyi Şakir Sali Aga’ya danışayım.

Dağdan inenler bağdakileri kovalama çabasında.Dersim olaylarında yaşananlar bir katliammış. Peki isyan bayrağını kim açmıştı? Devlet kendini korumasa mıydı ?yani?... Yerleri değiştirip bir düşünün bakalım.

Ben Türküm, benim de sorularım var demek suç mu yani?

Ulusçuk mu? Elbette olacak ve önemli. Sınırlar oldukça bu kavram da ister istemez yaşanacaktır. Ağızlarını bozdukları yetmiyormuş gibi, bir de mini ayaklanmalar… Irkçılık yapanlar da, dağa çıkıp kırk bine yakın insanımızı yaşamından eden de onlar, Önce bunları gündeme taşıyın, Dersim’e de sıra gelir elbet.

Domuz gribi aşısı yüzünden bir bardak su da fırtına,,, Bu konuda söz söykeme hakkı tıpbındır. Ben aşı olmam, sen istersen ol, gibi kabadayılıkların bir şey sağlayacağına inanmak doğru değil kanımca. Aşı olup bu hastalıktan ölen olmadığına göre… Halkın aklını karıştırmak iyi bir davranış olabilir mi?

Bilimsel bir yaklaşımsa aşı neden olmayalım ki?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.