Yılmaz Özdil, 27 Kasım günü Sözcü gazetesinde yazdığı “ Yuvanın evlatlarına kendi yuvaları kabus oldu” adındaki köşesinde CHP’yi tüm boyutları ile irdelemiş. Özdil,yazısında, olaya tek boyutu ile tarafları suçlayarak bakmıyor. Bu partide süregelen zaafları sıralıyor.
Konuya örnek olarak , aileden örnekler sunarak başladığı yazısında daha sonra CHP’yi örnek vererek son yıllarda bu partide gözlenen aksaklıkları kendi penceresinden yansıtıyor.
Bu partide son yıllarda namuslu partisine bağlı milletvekillerinin yerine fırıldak diye tabir ettiği kişilerin getirildiğini belirten Özdil, köşesinde özetle şöyle diyor.
“ Yurtsever gerçekten parti ilkelerine sadık il başkanları kapının önüne konuldu, onların yerine ikinci cumhuriyetçiler atandı, bu durum karşısında belediye başkanları sustu.
Çalışkan belediye başkanlarının defterleri dürüldü, onların yerine suya sabuna dokunmayan belediye başkanları geldi.
Bunun karşısında Genel Başkan yardımcıları sustu.
Dürüst çalışkan genel başkan yardımcılarının yerine o işe layık olmayanlar getirildi.Genel Başkanlar sustu.
Atatürkçü meclis üyeleri partiden uzaklaştırıldı
Doğma büyüme bu partili olan delegeler dışlandı.
Yuvaların evlatlarına kendi yuvaları kabus oldu.
Şimdi, Muharrem İnce bas bas bağırıyor.
Daha önceleri partiye bağlı görevliler partiden uzaklaştırılırken bu kişinin sesi çıkıyor muydu?
Uzun süredir bu parti ilkelerinden uzaklaşırken her şeyi güllük gülistanlık gibi gösterenler, halka yalan söyleyenler, bu arada hem Kılıçdaroğlu’nu hem Ekmeleddin efendiye Hem Muharrem İnce’ye alkış tutanlar aynı gazeteciler değil miydi?
Okurlar küstürülmesin diye, bile bile gerçekleri makyajlayıp nabza göre şerbet verip ekranın önünde başka arkasında başka konuşan süzme eyyamcılar şimdi yok mu?
Bu parti içinde menfaat düşkünleri, partiden nemalananlar bulunmuyor mu?
Kısaca Aktrol var da halktriol yok mu?
Yazarın CHP hakkında değerlendirmesi bu.
Son günlerde partililer arasındaki gereksiz tartışmaları dikkate aldığımızda Özdil’in bu değerlendirmesi doğruluk kazanmıyor mu?
CHP, kendi partililerini yok etme alışkanlığından kurtulup özüne dönmediği sürece bu kısır döngü devam edecek gibi görülüyor.
---------------
BU BİZİM İNSANIMIZ
Yağmurlu ve soğuk bir hava, yer, Abdurrahman Mahallesi Değirmen Minibüs durağı yanındaki çöp konteyneri.
İsmini vermekten çekinene 40 bir yardıma muhtaç vatandaşımız. Konteyner’in içinde kendine yararlı olacak atık yiyecekleri topluyor.Bir yandan da çöpe atılmış portakalı yiyor.
Yağmura soğuğa aldırdığı yok. O evine yiyecek bulma derdinde.
İlk başvurduğu yerler evlerden atılan çöpler oluyor.
Sağlığını da dikkate almadan oralarını karıştırıp evine götüreceği bir parça yiyecek bulma savaşı veriyor.
Kendisine “ soğuk yağmur yağıyor üşüyeceksin” dediğimde kendisinin böyle havalara alışık olduğunu söylüyor.
Ayağında lastik ayakkabılar, üzerinde ince giyecekler ile yaşam mücadelesi veren yüzlerce kadınımızdan biri bu vatandaşımız .
Uzun uğraşı sonucu bulabildiği yiyecek atıklarını torbasına koyup bir başka çöp aracına gitmek üzere oradan uzaklaşıyor. Bu arada kendisiyle ilgilendiğim için bana el sallıyor. İşte memleketimiz yanında ilimizde de sık sık rastlanan insan manzaraları.
-------------------------------------------------------------------------------------------
İŞİN İÇİNDE PARA OLUNCA
Bir gece Salomon’un dükkanına hırsız girmiş. Hırsız kasayı açmaya uğraşırken dükkanın önünde yatan Salamon hırsızın gürültüsünü duyunca hemen tabancasını alıp işyerine gelmiş. Kapıya dikilerek bağırmış.
Hırsıza:
“ Eller yukarı yoksa vururum”
Salomon’u iyi tanıyan hırsız hiç istifini bozmadan:
“ Elindeki tabancayı bana bin liraya verir misin?” der
Salomon hırsızın bu teklifi üzerine yumuşar ve elindeki tabancayı hırsıza uzatıp.
-“ Al hayrını gör, verdim gitti “ der
-----------------------------
ÖZLÜ SÖZ
Konuşmak ihtiyaç olabilir, fakat yerinde susmak bir sanattır,
GOETHE
-------------------------------
FIKRA
FIRINCIDAN AL BAKKALA VER
Bir Bektaşi’nin geçmiş zamanın parasıyla kırk parası varmış.
Yirmi parasıyla ekmek almış. Kırk parayı vermiş parasının üstünü istemiş fırıncı : “ Verdik ya” demiş
Bektaşi fırıncı ile kavgaya başlamış. Fakat başa çıkamayacağını anlayınca
“ Allah seni bildiği gibi yapsın” demiş. Oradan parasını almadan ayrılmış.
Biraz ötedeki bakkala gitmiş.Bakkaldan yirmi paralık peynir istemiş.
Parasını vermeden bakkaldan çıkmış. Bakkal arkasından bağırmış:
“Baba yirmiliği vermedin.”
Bektaşi:
“ Verdik ya..”
-“ hayır vermedin”
Bakkal belki verdi de unuttum diye tartışmaya son vermiş.
Bektaşi bir kenara çekilip karnını bir güzel doyunduktan sonra :
–“ Allah’ım sen bu işin esasını biliyorsun, parayı fırıncıdan al bakkala ver de haksızlık olmasın