Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Edirne Şubesi Başkanı Nadire Gül Özbaşaran, yaptığı yazılı açıklamada, medeni kanunda boşanmaya ilişkin sürecinv e nafaka konularının tutarlı bir şekilde düzenlendiğini ancak uygulamadan dolayı bazı aksaklıkların yaşandığını dile getirdi. Uygulamadan kaynaklanan aksaklıkların düzeltilmesi yerine, nafaka ve aile hukukunda arabuluculuk konusunda değişiklikler yapılmasının gündeme getirildiğini sözlerine ekleyen Özbaşaran, açıklamasında şunlara yer verdi:
“Bu haberler Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’ni ve tüm kadınları endişeye sevk etmektedir. Yargı sürecinin uzadığı ya da nafaka yükümlüsü erkeklerin mağduriyeti bahane edilerek Türk Medeni Kanunun boşanma sürecine ve nafakaya ilişkin hükümlerinin değiştirilmesi gerektiği yönünde propaganda yapılmakta ve bilgi kirliliği yaratılmaktadır.
Nafaka uygulamasına karşı olan kişilerce, boşanmış kadınlara, boşanmada kusurlu olsalar ve ihtiyaçları olmasa dahi Mahkemece nafaka bağlandığını, ayrıca yoksulluk nafakasının süresiz oluşunun; kadını ayakları üzerinde durmak için çaba sarf etmekten alıkoyduğunu iddia etmektedirler. 4721 sayılı Medeni Kanunu 175 inci maddesinde cinsiyet ayrımı yapmadan, kusuru olmamak ya da daha az olmak koşulu ile boşanma ile yoksulluğa düşen tarafın yoksulluk nafakası talep edebileceğini belirmektedir. Boşanma sonrasında tamamen kusursuz bir erkeğin, boşanmada tam kusurlu hem de hiç ihtiyacı olmayan eski eşine nafaka ödeyemeye zorlanması gibi bir durum hukuken mümkün değildir. Eski Medeni Kanun’un 144. maddesinde, nafaka bir yılla sınırlandırılmış iken bu düzenlemenin yarattığı sorun ve haksızlıklar göz önüne alınarak yeni Medeni Kanun'da nafakanın süre ile sınırlandırılmasına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Maalesef ülkemizin sosyo-ekonomik ve kültürel koşulları nedeniyle yoksulluk nafakasına ihtiyacı olan taraf çoğu zaman kadınlardır. Çünkü toplumsal cinsiyet rolleri açısından baktığımızda, şartların eşit olmadığını görürüz.
Boşanma ile sadece kadın ve erkek arasındaki evlilik ilişkisi sona ermekte, baba olmaktan kaynaklanan maddi yükümlülükler ise tabiatıyla devam etmektedir. Buna itiraz etmenin ne hukuki ne de vicdani bir özrü olamaz. Ayrıca; takdir edilen nafaka miktarlarının son derece düşük olmasına rağmen, yükümlüleri tarafından ancak %20 sinin ödendiği, %50 sinin de tahsil edilemediği araştırmalar ile ortadadır.
Nafaka karşıtları ayrıca kadınlar çalışıp gelir elde etseler ve hatta başka erkeklerle birlikte evliymiş gibi birlikte yaşıyor olsalar bile nafaka almaya devam ettiklerini ileri sürmektedirler. Şartların oluşması halinde yoksulluk nafakasının sonlandırılması mümkündür. Yani kayıtsız şartsız, hayat boyu nafaka ödenmesi gibi bir uygulama söz konusu değildir.
Ülkemizin sosyo-kültürel şartları da göz önüne alındığında kadınlar açısından büyük riskler içeren, aile hukukuna ilişkin ihtilafların arabuluculuk kapsamına alınmasını, son derece yanlış bulduğumuzu kamuoyunun bilgilerine sunarız.”
Yavuz Göktaş