EDİRNE VENEDİK'İN ATASIYMIŞ

Edirne Yerel Tarih Grubu’nun sezonun son toplantısı, Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Altay Bayatlı’nın sunumuyla gerçekleşti. Programda, Edirne’nin tarih boyunca birleştirici unsurlarından biri olan taş köprüler, tarihi belgeler ve görseller eşliğinde anlatıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Edirne Yerel Tarih Grubu Sözcüsü Şükrü Akıllı, “Edirne sadece iki yakayı değil, kültürleri de birleştiren bir şehirdir. Nehirlerimizin gerdanlıkları olan taş köprülerimiz, beş asrı aşkın süredir ayakta kalmayı başarmış, aşkların, ayrılıkların, sevdaların ve tarihi olayların tanığı olmuş yapılardır” dedi. Akıllı, köprülerin yalnızca mimari değil, aynı zamanda kültürel birer simge olduğuna dikkat çekerek, “Bu değerlerimiz türkülerimize bile ilham olmuştur” dedi.

Bayatlı: "Edirne Köprüleri, Mimari Bir Evrimin Tanığıdır"

Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar MYO Öğretim Görevlisi Altay Bayatlı, “Edirne Taş Köprüleri” başlıklı sunumunda, şehrin Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden bugüne ulaşan köprü yapım tekniklerini, mimari detaylarını ve restorasyon süreçlerini detaylarıyla aktardı.
Bayatlı, “Edirne’de köprülerin yapımını kronolojik sırayla ele aldığımızda, Yıldırım Köprüsü gibi Bizans döneminden kalma örneklerin yanında Osmanlı’nın ilk eserlerinden Paşa Köprüsü, Beyazıt Külliyesi ile bağlantılı Fatih Köprüsü gibi yapılar öne çıkıyor. Kavmi Köprüsü’nün ise Mimar Sinan’a atfedilmesine rağmen asıl mimarının Acem Ali olduğunu, bunu arşiv belgeleriyle tespit ettiğimizi belirtmeliyim” dedi.

MECİDİYE KÖPRÜSÜ'NÜN MİMARI ORTAYA ÇIKTI

Sunumda, Meriç Nehri üzerindeki Mecidiye Köprüsü’nün inşasında yaşanan sürece de değinen Bayatlı, “Bu köprünün mimarı Ethem Efendi’dir.
Yapının tamamlanması, dönemin siyasi değişiklikleri ve teşkilat yapısındaki dönüşümler nedeniyle gecikmiştir. Nihayetinde Abdülmecid döneminde tamamlanmış ve kitabelerle yeniden anlamlandırılmıştır” dedi.

"VENEDİK'TEN ÖNCE EDİRNE VARDI"

Bayatlı sunumunda, Edirne’nin tarihsel konumunun ve taş köprülerinin dünyadaki benzer kentlerle kıyaslandığında çok daha köklü ve özgün olduğunu vurguladı. “Edirne aslında Venedik’in atası sayılabilir.
Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde Venedik’in bir balıkçı kasabası olarak anıldığı dönemde, Edirne bir kültür ve ticaret merkeziydi. Dördüncü Mehmet zamanında Avrupa’dan gelen seyyahlar buradaki yaşam biçiminden etkilenerek ülkelerine bu kültürü taşıdı” dedi.

KÖPRÜLER ÜZERİNDEN KENTİN GEÇMİŞİNE IŞIK TUTULUYOR

Bayatlı, Edirne'nin mimarisinde köprülerin sadece ulaşımı sağlamadığını, aynı zamanda kent planlamasına ve sosyal yaşama yön verdiğini belirterek,“Edirne’de köprülerin bulunduğu alanlar, mahallelerin, camilerin, köylerin bağlantı noktalarıydı. Bu mimari yapıların evrimini Edirne’de izlemek mümkün. Şehirleşmenin zamanla nehirden uzaklaşması da Osmanlı’nın son dönemindeki savaşlar ve taşkınlarla mücadele zorunluluğuyla ilgilidir. Taşkınlara karşı yapılan setler ve Atatürk’ün bu konuda verdiği emirler sayesinde şehir zamanla yeniden toparlanmıştır” şeklinde konuştu.

Bayatlı, Edirne’nin tarihî dönemlerde adeta bir kanal kenti gibi kullanıldığını da hatırlatarak, “Tunca Köprüsü’nden Saray’a kadar uzanan alan boyunca yalı evleri ve yalı camileri vardı. Gondollarla ulaşım sağlanırdı. Bu, kartpostallarda ve arşiv fotoğraflarında da görülebilir. Şimdi de bu kültürün canlandırılması için çalışmalar var, Valilik de bu konuda destek veriyor” dedi.

Sunumun sonunda katılımcılar, köprülerin korunması, restorasyon süreçlerinde yapılan hatalar ve Edirne’nin suyla olan tarihi bağları hakkında soru-cevap bölümünden akabinde program son buldu.
Mert Hamarat

banner8
Haberler