Bir sokak çeşmesi vardı çocukluğumuzda…
Suyun henüz evlere girmediği yıllar. Çok sıcak yaz aylarında bizi kendine çekerdi, mahallenin sokak çeşmesi. Komşuların hemen hepsi bu çeşmeden taşırlardı suyu evlerine. Kovalarla, testilerle,güğümlerle, tenekelerle, ibriklerle. İbrikler çocuklar içindi ve ötenleri vardı.
Evin tüm işleri bu taşınan sularla Çözümlenirdi. “Akan su pislik tutmaz”, “taşıma suyla değirmen dönmez” deyişlerine rağmen dere sularıyla bu işi götürenler de olurdu, özellikle köylerde ve kırsal alanlarda.
Bizim çeşmemiz o zamanlar bolca ve sürekli akardı. Bulaşık, banyo,, temizlik, banyo dışında içme suyu olarak da kullanılırdı.
Çeşme başlarında, derelerin uygun yerlerinde çamaşır, kilim, yorgan yıkayanlar da az değildi.
O zamanlar her sokak çeşmesinin yalakları da olurdu. Bu teknelerde biriken sularla da hayvanlar sulanırdı.
Gel zaman , git zaman pompalı çeşmeler döşendi,uygun yerlere ve böylece sular sürekli akmaz oldu.
Pompalı oldukları için biraz zor olurdu, kapları doldurmak. Çünkü işin içinde sıraya girmek ve beklemek de vardı.
Bir aç, bir kapa, sanırım bizim işlerimize uygun düşerdi bu benzetme. Yaz-boz tahtası gibi bir çok şeyimiz.
İşte dersaneler.Yıllar önce açılmıştı.
Şimdilerde kapanma aşamasında.
Hangisi doğru idi “bir bilene” sormak gerekmez miydi?
Eğitimciler, davranış bilimleri bir kez daha solandı böylece.
Ama çok kişi biliyor ki; yoğurdun mayasında siyasal çıkar hesapları vardı.
Yine bir zamanlar Anadolu liseleri açılmış, ilgi görmüştü. “Bir lisan bir insan, iki lisan iki insan” Özdeyişi temel olarak alınmıştı.
Sonra hemen hemen tüm lise düzeyindeki okulların başına Anadolu getirildi. Öğretmen lisesi oldu, Anadolu öğretmen Lisesi, Ticaret Lisesi oldu Anadolu ticaret Lisesi, İmam hatip Lisesi oldu sana Anadolu imam hatip Lisesi…
Bu okulları bitirenler ikinci dil biliyor sayıldı. Ve ikici dil ana okulları müfredatına bile girdi.
Oysa benim bildiğim, ana dil iyice öğrenilmeden ikinci dile başlamak sakıncalı. Davranış bilimlerinin saptaması böyle. Bu da yaş olarak on bir, on iki .J.J Reusseau’ EMİL yapıtını okuyan kaldı mı bilmiyorum. Bu işle uğraşanların yapıtı okumalarını öneririm. Hatta aynı ustanın “İtiraflarım” yapıtını da zaman bulurlarsa okumaları iyi olur, inancındayım
Bu okullar çok zamandır işler konumda.
Orayı bitirenler artık yaşamın içinde. Bu ikinci dil kaç kişinin işine yarıyor? İncelemeye değer doğrusu. Havanda su dövmek olmasın!...
Sonra taşımalı eğitim,
4+4+4 uygulaması, gibi değişiklikler de gündeme girdi.
Felsefe ve yetenek dersleri ya azaltıldı, ya kaldırıldı.
Lâik eğitim taban yaptı.
Teknik olanaklar okullara girdi. Dil laboratuarları, bilgisayarlı eğiti…
Ancak ne denli yararlanıldığı belli değil.
Söylentilere göre, uyuşturucu kullanma yaşı çok aşağılara inmiş.
Sigara da öyle gibi. Oysa kötü alışkanlıklarda en önemli sorun başlamamaktır. Bu da bir eğitim sorunudur. Ve önemli sorunların en başında gelir.
Şiddet olağanüstü tırmandı.
Öğretmenlere saygısızlık ve şiddet ivme kazandı
Bir türlü atanmayan öğretmenler kahve köşelerinde
Tesettür resmi kurumlara ve meclise kadar sokuldu.
Sorunlar ulusal boyutlarda çözülmedikçe kaos, anarşi , şiddet artar. Yarın öbür gün bir başka parti iktidarı kaparsa, her şey tersine dönebilir(mi?)
Yani yaz-boz, aç-kapa sürecek gibi görünüyor. Bu da kalkınma ve çağdaşlaşmada yerinde saymak anlamına gelmez mi?
----------------------------
Üsmen Aga öt bakalım:
-Devletin malı deniz, yemeyen domuz.
Nerde trak orda bırak!
-Görmedim ömrümün asude geçen demini
-O da nerden çıktı?
-Bir şarkıcı sülemişti TV’de Aklımda kalmış işte. Yoksam biyenmedin mi?
-Sizin köyde çeşme var mı?
-Var bi tane, Nuh Nebi’den kalmış… Ama artık dereden su içmek yoktur..
-Sular aksın helbet…Ama biz da öküzün trene baktığı gibi bakmaylım!