Edirne Merkez muhtarlıklarına bakıyoruz, yanlarında tomarla tebligat zarfı birikmiş.
Bu zarfların tamamına yakını mahkeme bildirimi veya borç tebligatı oluyor. Muhtarların ifadesine göre bunların çoğu trafik suçları nedeniyle gelen cezalar.
Yeni yılda cezaların artmasıyla birlikte trafik cezaları da yükseldi. Cezanın türüne göre bin liraya yaklaşan cezalar var.
Milletin parasına yazık. Bu cezaları azaltmak için birileri topluma sürücülerin ceza almamaları için kuralları defalarca anlatması gerekir. Kuşkusuz her sürücünün bunu bilmesi zorunludur. Bu cezaların kısa sürede ödenmesi durumunda %25 indirim yapılıyor.
Trafik cezaları konusunda yapılan uyarılar herhalde yeterli olmuyor ki böyle cezalar her geçen gün artıyor.
Muhtarlar, özellikle son iki yılda trafik cezalarında ve diğer cezalarda büyük artışın olduğunu söylediler.
Tebligatların dağıtımında Edirne elemanları yeterli olmadığı için İstanbul’dan takviye PTT dağıtım elemanları geldi.
Tebligat yoluyla gelen cezalar geliri düşük olan vatandaşların belini büküyor. Cezayı ödemek için diğer masraflarından kesmek zorunda kalıyorlar.
Özellikle, trafik cezalarının azaltılması konusunda yetkililerin halkı uyarıcı yöntemler uygulamalı. Sürücülerimiz de trafik kurallarına uymamanın ceza anlamına geleceğini bilmeleri, ona göre hareket etmeleri lazım “ beni kimse görmedi ben aracımı hızlı süreyi veya diğer kuralları ihlal edeyim” diye aklından geçirmesin.
Teknoloji gelişti yollarda sıkı kontroller var. Cezasız trafik kurallarını ihlal etmek mümkün değil. Yapılacak en doğru yol, tüm sürücülerimizin kurallara riayet etmeleri.
Bu durum hem kendilerinin can ve mal güvenliği hem de yok yere ceza ödememeleri için en emin yoldur.
BU KİRLİLİĞİ ÖNLEMEYE DEVLET DE DESTEK VERMELİ
Edirne tarihi bir kent büyük bölümü sit alanı konumunda.
Sit alanı olan bir yerde iş yapmada mahalli idarelerin eli kolu bağlanıyor.
Anıtlar kurulundan izin almadan bir iş yapmaları çivi çakmaları mümkün değil.
Anıtlar Kurulu kararının çıkması da yılları alıyor. Örneği ortada: Selimiye yanındaki kazı alanı kaç senedir o durumda bekletiliyor. Edirne’yi UNESCO’da temsil eden Selimiye Camisi yanında böyle bir yer olur mu?
Edirne Meydanı en az olan illerin başında geliyor. Daha önceki yılların yanlış konutlaşma politikası özellikle Müslüman ülkelerinde kentlerde meydanlara yer verilmemesinin en büyük çilesini Edirneliler çekiyor.
Ne acıdır Edirne’mizin özellikle eski yerleşim alanlarında halkın gezip dolaşacağı bir meydanı yok, bırakınız meydanı halkın çocuklarıyla oturabileceği park alanları dahi kısıtlı.
Şehir merkezindeki harabe haline gelmiş ve içleri çöplüğe dönüşmüş evlerin faturasını belediyelere havale edemeyiz.
Bu konuya devletimizin de el atması, çözüm araması gerekir.
Kentimiz mahallelerinde böyle yıkılmaya yüz tutmuş çevreye tehlike saçan içleri ve çevresi çöplük halinde yüzlerce eski ahşap tarihi bina var.
Edirne’yi ziyarete gelenler bu çirkinlikleri de görüyorlar. Ve bunları resimleyip kentimizi çirkin gösterme şeklinde yorumlayabilirler.
Bu çirkinlikler Edirne güzelliklerini zedeliyor. Bunlara bir çözüm bulunmalı. Bunun için daha önceleri bir çözüm önerilmişti.
Özellikle Kaleiçi’ndeki tarihi evlerin, ülkemizde bütün il yöneticilerine teklif götürülerek bu evlerin restore edilerek o illerin tanıtımı için kullanılması teklif edilmişti.
Bu konu üzerinde kafa yoran olmadı. Her geçen yıl tarihi evlerimiz bakımsızlık nedeniyle yok oluyor. Bu bir anlamda tarihimizin yok olması demektir.
Bu evler onarılmış olsa Edirne güzelliğine güzellik katacak. Safranbolu ve Eskişehir Odunpazarında olduğu gibi turistlerin ilgi alanı durumuna gelecek.
Bu konu başta iktidar partisi olmak üzere, tüm siyasilerimizin ve meslek kuruluş temsilcilerimizin gündemine taşınmalı.
Edirne’nin tarihi evlerinin restore edilmesine çözüm bulunmalı. Bu sağlandığı takdirde Edirne bugünkünden bir kat daha fazla turist çekecektir.
NE ZAMAN AKLIMIZ BAŞIMIZA GELECEK
Bugüne kadar defalarca gündeme taşındı Edirne’nin verimli arazileri köylülerden alınıyor, topraklarımız el değiştiriyor. Bunun arkasında kimler var? ne amaçla yapılıyor diye kamuoyuna duyuruldu.
Tüm bu uyarılara rağmen topraklarımızın satışı devam ediyor. Lalapaşa, Süloğlu köylerinin topraklarından sonra ova araziler de elden gidiyor.
Bugüne kadar ilimizde satılan arazi tutarı iki yüz bin dönümü aştığı söyleniyor.
Bu arada arazileri kimlerin aldığı da muamma.
Hiç kimse toprakları alan kişi ve kurumların ne ve kimler olduğunu bilmiyor. Devreye giren üçüncü kişiler parayı sayıp tarlaların sahibi oluyor Arazileri toplayanların arkasında büyük güçlerin hatta yurt dışından ortaklarının bulunduğu konusunda iddialar var.
Endişemiz o ki ülkemizi dıştan çökertemeyenler şimdi arazilerimizi satın alarak içten ele geçirme girişimleri gündeme gelebilir. Arazi satın almaları köyleri içine kadar yayıldı. Bu kişilerin köylerde aracıları da var, onlar adeta mühre görevi yaparak köylülerin topraklarını ucuza kapatma yolunu arıyorlar. Bu bölgemizin en hayati konusudur.
Tarlalarımız elden gidiyor. Bu konuyu sürekli gündemde tutmak gerekir. Toprağından kopan atasının köyünden uzaklaşan köylülerimizi köylerinde tutmak mümkün değil.
Mübadele ile başka ülkelerden gelip kendi ülkesinde yaşam savaşı veren insanlarımızı toprağından koparmak yapılacak en büyük işkencedir.
” Ne yapalım satmasınlar” demekle iş bitmez. Darda kalan çiftçilerimize devletimiz yardımda bulunup onun toprağına bağının kopmasına izin vermemelidir. .