Yeni bir yıla girdik, yeni yıl yeni umutlar, yeni hedefler demektir.
2018 yılı ülkemizde ve dünyada birçok olaylara gebe. Türkiye çevresinde bedirsizlikler ve savaşlar devam ediyor. Ülkemiz içinde huzurun tam olarak sağlandığını söyleyemeyiz. Bir de buna ekonomideki zorlukları kattığımızda ülke yöneticilerinin işleri zor demektir.
Bölgemize baktığımızda Edirne’yi Türkiye genelindeki sorunlardan soyutlayamayız. Özellikle ekonomik sıkıntılar burada da devam ediyor. İlimizde gelen turist sayısında son aylarda azalma olduğunu esnaflarımız söylüyor.
Onun için istisnasız herkesin Edirne ekonomisini düze çıkarmada destek vermesi gerekir.
Edirne’de bu yıl odaların borsaların seçim yılları. Seçimlere katılacakların ana hedefi, Edirne ekonomisi olmalı. Edirne ekonomik bakımından her geçen yıl kan kaybediyor. Köylerimiz boşalıyor. Tarlalarımız satılıyor. İlimizde istihdam sağlayacak bir kuruluş yok işsizlik artıyor. Başta siyasilerimiz olmak üzere ana hedef bu sorunlara çözüm olmalıdır.
Bugüne kadar iktidar ve ana muhalefet partimizin il ve merkez ilçe kongreleri yapıldı. Gönül isterdi ki, buralarda Edirne’nin ekonomik konuları gündeme taşınsın. Özellikle Başbakan’ın AKP il kongresinde bu sorunlar masaya yatırılsın. Edirnelilerin esas sorunu hızlı tren ve boğaza yapılacak köprüler otoyollar değildir. İnsanlar ekonomik bakımından dara girdikçe bunların kıymeti olamaz.
Edirne’de Yedi emin parklarına bakıyoruz araçlarla dolup taşmış, muhtarlıklar ve icra dairelerinin borç bildirim tebligatları ile dolması neyin göstergesidir?
Onun için bu yıl tüm kurum ve kuruluşlarımız Edirne kalkınmasına katkı yapmak bir tuğla koymak için yarışa girmeli. Kendi aralarındaki sürtüşmeleri bir yana bırakıp bu konuya odaklanmalı. Bu sağlanmadığı takdirde Edirne ekonomisinin geri gidişi daha da hız kazanacak bundan hepimiz muzdarip olacağız.
ALMANYA’DA ÖYLE, BİZDE BÖYLE
Bir kurumun başında yetkili bir arkadaşım bana anlattı. Bir toplantıda Alman Profesörü Almanya’nın iki dünya savaşı yaşayarak nasıl kalkındığını, bugün ekonomide dünyada söz sahibi olduğunu anlatıyor.
Alman hocanın toplantıda sunduğu kalkınma reçetesi özetle şöyle: “Biz iki dünya savaşı geçirdik insan ve ekonomik gücümüz yok oldu. Savaş sonrası bilim adamlarımız ülkenin kalkınması için bir reçete sundu. Bunların arasında en önemlisi Alman köylülerinin kesinlikle şehirlere gelmemesi köylerinde kalarak alman halkının beslenmesine katkı yapması.
Bunda ısrarcı olduk. Köylülerin köylerinde kalmaları için hükümet her türlü desteği sağladı. Bugün dahi köyden kente göç yok denecek kadar azdır.
Zira köylere de kentlerin imkânı sağlanmıştır” diyerek bunu bir saat örneği ile tamamlamış. Ülkede her kurumun ülke kalkınmasında görevi olduğunu bunun birinin eksik olmasıyla ekonominin gerileyeceğine örnek olarak saatin küçük bir parçasını çıkarmış ve bu parçanın alınmasıyla saatin çalışmadığını göstererek ülke ekonomilerinin de buna benzediğini, ülkenin kalkınmasında tarım kesiminin, köylülerin önemini izah etmiş.
Bir de bize gelelim. Bir zamanlar ‘İstanbul’un taşı toprağı altındır’ diye köylüleri şehirlere taşıdık. Büyük kentler çevresinde varoşlar oluştu. Bu arada köy toprakları işlenmedi, hayvancılık son buldu. Bugün ülkenin çeşitli bölgelerinde yüz milyonlarca dönüm toprak nadasa bırakılmış durumda, yıllardır ekilemiyor. Bunun sonunda tarımda kendi kendine yeterli 7 ülke arasında yer alan Türkiye yüzlerce tarım ürünü ithal eder hale geldi.
Buna çözüm olarak bir bakanımız halka müjde gibi şu çözümü öneriyor, ”Bundan sonra ithal ettiğimiz ürünleri kendimiz yetiştireceğiz” Buna güler misin ağlar mısın? Bugün ithal ettiğimiz tarım ürünlerini daha önceleri zaten biz üretiyorduk. Mısır, mercimek, nohut, buğday ve diğer birçok tarım ürünü bizim ülkemizde yetiştiriliyordu.
Şimdi bunu müjde gibi sunarak “ithal edilen tarım ürünlerini biz yetiştireceğiz” diye halkı kandırmanın ne alemi var. Onun için bu yıl herkes şapkasını önüne koymalı ve bu ülkenin kalkınması için ne yapılması gerekiyorsa ona kafa yormalı. Yoksa işimiz sakata gidiyor.
AMAN BENİ MAHCUP ETME
Adam vali paşanın hatırı için haksız yere bir suçu üzerine almış. Daha sonra yargılanıp idama mahkum olmuş.
İş ciddileşmiş adam asılmaya giderken Valiye “ Aman Paşa hazretleri, bak gidiyorum beni asacaklar, hani beni kurtaracaktın?” demiş.
Vali Müşfik bir sesle:
“ Aman evladım” demiş. “Göreyim seni, bir can için beni mahcup etme”