Sürekli sallanan bir uzak-doğu ülkesi olan Japonya 8.9 büyüklüğünde yeniden sallandı. Bizim 7.142 göre çok daha yıkıcı ve can alıcı. Depreme alışık bu ülke zaman içinde binalarını ona göre yapmış ve başka önlemler alarak, depremi kayıplar açısından zararsız konuma getirmişti
Nitekim ölenler konusundaki acı bilanço depremden değil TSUNAMİ yüzünden olmuştu. On metre yüksekliğinde ve beş yüz km. hızla gelen dalgalar her şeyi yarla bir etmiş , bölgeyi savaş meydanına çevirmişti.
Kısaca deprem, beşik gibi sallamış, TSUNAMİ dev bir süpürge olup ortalığı silip süpürmüştü,Koca koca evler, arabalar, gemiler kağıttan oyuncaklara dönüşmüş, suyun gücüne gören yüzmeye başlamışlardı. Görüntüleri izlemek bile insanı şaşırtmakta, acıma duygumuzu ve şaşkınlığımızı kamçılamaktadır. “Böyle şey olmaz! Olay resmen kıyamet günü. Japonya’nın kıyamet günü”.Bu yıkım nasıl düzene girer belli değil. İnsanlar şimdi tırım tırım yakınlarını arıyor. On binlerce ölü olduğu söyleniyor. Kolay mı?
Bir söylenti de bu kırılmaların Marmara ‘ ya doğru ilerlemesi. Tedirginlik yaratan bu söylemler umarım dedikodu olmaktan ileri gitmez. 99 depreminden sonra bir İstanbul depremi olasılığı üzerinde duruldu. Uyarılar araştırmalar… Ama binaların depreme dayanıklı hale getirildiği söylenebilir mi? Bilemiyorum. O deprem Japonya’dakine göre küçük olmasına rağmen. Çok can almıştı. Uzmanlar deprem ülkesinde yaşadığımızı söylediler hep. Ve dediler ki “deprem öldürmez. Çürük yapılar öldürür.” Kaç kişi inandı buna bilmiyorum. İnansalar da insanlar geçim derdini aşıp da böyle gereksinimlere harcayacak para bulmakta güçlük çekiyorlar, gibime gelmekte.
Japonya’da kopan kıyametten ders alır mıyız? Sanmıyorum. Aslında bilmiyorum desem daha doğru. 99 depreminden sonra “deprem vergisi” diye bir miktar para toplanmıştı. Ne oldu? Amacı doğrultusunda kullanıldı mı? Belli değil. Genelde o an gösterilen tepkiler zamanla unutulmakta, kaybolup gitmektedir.
Japonya’da ki felaket bu kadarla da yetinmedi.
O bölgede bulunan nükleer santraller patlayarak yangınlar çıktı. Radyasyon yayılımı başladı. Bu son patlayan üçüncüsü ötekilerden daha tehlikeli imiş. Büyük boyutlarda meydana gelen iç içe geçmiş felaketler yumağı kıyamet değil de ne?
Bu durum bizde yapılmak istenen nükleer santraları anımsattı bana. Radyasyon tehlikesini Çernobil olayında yaşamıştık. Bu arada İğneada’da Bir santral yapımına sıcak bakıldığı da söylenmekte. Bu felaketler de hesaplanmalı bence. Yapılmaması daha yararlıysa, yapılmamalı.
Ortaokul yıllarımı anımsadım şimdi.
Coğrafya öğretmenimiz “Ülkeler Coğrafyası” konusunu işlerken her öğrenciye bir ülke verip kartona çizdirtir. Sonra da bunları asardı. Bana da Japonya düşmüştü. Kaç defa çizip gösterdiysem beğenmedi, geri çevirdi. Dört ya da beşincide beğenip, duvara asmıştı, sonunda.
İzmir’e giderken gemide Japonya’dan gelişen turistlere rastlıyoruz genelde. Ufak tefek insanlar kadınlı erkekli ve otobüslerle ta oradan Ülkemizi gezmeye geliyorlar. Şaşırmıştık bir yandan, bir yandan da sevinmiştik.
Böyle çok güçlü felaketlerden Tanrı ülkemizi korusun!..
Diyor insan ama, galiba boşuna!
Çünkü aklı olan insan aklını kullanmalıdır…