İnsanların temizliğine Müslümanlıkta esas alınır ve imanla bütünleştirilen bir uygulama olarak görülür. Onun için İslam ülkelerinde temizlikle ilgili tüm yerler bu kurallara riayet ederler.
Bu konuda insanlarımızın dikkat edilmesi gereken yerlerimizden biri de tuvaletlerimizdir.
Özellikle Edirne gibi turistlik bir ilde insanlarımız için zorunlu ihtiyaç yeri olan tuvaletlerimiz gelen turistleri ve her yaştaki insanları da dikkate alarak tüm insanlığa hizmet edecek düzeyde olmalı.
Bu konuda “Atalarımız böyle tuvalet kullanmış biz de öyle olmasında ısrarlıyız” gibi gerekçeler gösterip oturaklı tuvalet yapmamada ısrarcı olamayız.
Bakıyorum Edirne’de bu konuya yeterli özen gösterilmiyor.İnsanların büyük bir kesiminin kullandığı özellikle yabancıların olmazsa olmazı olan Oturaklı tuvalet yerleri olan tuvaletler Edirne’de yok denecek kadar az.
İddia edildiğine göre böyle tuvaletlerde su sarfiyatı fazla olduğu için böyle yerler yapılmıyormuş.
Belediye tuvaletleri ihaleye verdiği için bu konuda yaptırım gücü sınırlı. Önemsiz gibi algılanan bu sonra yetkililer el atmalı.
Yapılan bir şikayette. Tuvalete girmek isteyen bir kişiye “önce parayı öde sonra gir” diye dayatma olmuş.
O insan o anda sıkışık durumda ise ne yapsın .
O ihtiyacı olan bir kişi kuşkusuz parasını da verecektir.
Merak ediyorum Edirne merkezi yerlerdeki kaç tuvalette oturaklı tuvalet olan yerler var?
Bazıları bunun işi mi yok tuvaletle uğraşıyor diyebilir.
Bu İl turizmde ilerleyecekse bu önemsiz gibi görünen konulara da özen gösterilmeli.Edirne’ye gelen Bir turisti alışık olmayan bir yöntemle tuvalete sokamazsın.
------------------------------
BÜYÜK MARKETLERİN MAĞAZALARINDA EL IKAYACAK BİR LAVABO DAHİ YOK
Bugüne kadar gözden kaçmış olabilir. Edirne’de büyük marketlerin bulunduğu işyerlerinde insanların ellerini yıkayabileceği bir lavabo dahi olmaması bir eksiklik olmuyor mu?
Buralarda bakıyoruz sadece merkezi bir tuvalet var. Bu kadar insan yoğunluğunu olduğu bir yerde bu görüntü bir eksiklik sayılmıyor mu?
Her şeye kâr, para olarak bakılmamalı bu tür zorunlu sosyal hizmetler de işyerlerinde bulunmalı. İnsanların ani bir ihtiyacında elini yıkayacak bir yerin olmaması eksiklik sayılmaz mı?
Günlük rutin haberlerin dışında bu ve benzeri haberlere önem vermek benim habercilik anlayışımla bağdaşıyor.
Bizler bu tür eksiklikleri gördüğümüz zaman yetkililerin de dikkatini çekmiş oluruz.
Onların da bu uyarılardan mutlu olmaları gerekir.
ESKİ EŞYA ALICILARI TELLAL GİBİ
Sokaklarda dolaşarak eskieşya alımı yapan kişiler sokaklarda yüksek tonda anons yaparak mahalle halkını rahatsız ettiği yolunda yakınmalar var.Kuşkusuz bu kişiler de ekmek parası peşinde koşuyor. Seslerini duyurmaları gerekir. Bunu avaz avaz bağırarak yapmaları yerine daha alçak sesle yapmaları daha doğru olmaz mı?
Bu işleri yapanların uyarılıp halkı rahatsız etmemeleri konusunun kendilerine hatırlatılması gerektiği kanısındayım.
İNSANLAR NELERE GÜLÜYOR
İnsanlar önce kendilerine sonra da başkalarına gülüyor.Dünyada herkes farklı şeylere gülüyor. Peki milletler nelere gülüyor.
Önce kendi iktisadi siyasal sosyal yapılarına bunun uygulayıcılarına, gelenek ve göreneklere, yani ulusal karakterine gülüyor.
Sonra da kendine ters düşüncede olan milletlere gülüyor.
Gülmek güldürmek eğlenmek herkesin vazgeçemediği şeyler. Bu konuda 1976 yılında İrlanda’da bir konferans yapılmış. “ Mizah sempozyumuna” çeşitli ülkelerden 180 bilim adamı katılmış.
Bu toplantıda mizahın insanı fiziki yönden etkilediği , her devrin kendine has aktüel ve psikolojik mizah türü oluştuğu gibi konular tartışılmış.
Bunun sonunda insanların mizah güçlerinin zekaları ile orantılı olduğu ortaya çıkmış.
Sempozyumun amacını ise toplantıya katılan profesörler şöyle açıklamış. “Amacımız insanların nelere güldüğünü ortaya çıkarmak.
Bunun bulduktan sonra mizahı bir araç olarak kullanıp, insanların gülme ihtiyacını sağlayarak zikzaklarını geliştirme şansımız olacak” Bu bir filozofun dediği gibi “hangi fıkraya güldüğünü söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” anlayışına geliyor.
Ben her köşemde olabildiğince bir fıkrayı yazmayı ilke edindim.Amacım bu satırları okurken insanların yüzünde bir tebessüm oluşturmak.
Ne demişler bir kahkaha veya gülücük bir porsiyon pirzolaya veya onun gibi bir şeyi yemeye bedelmiş denir. Özellikle insanların hayat pahalılığı günlük sıkıntılarla cebelleştiği bir dönemde bir fıkra insana ilaç gibi gelir ve moral aşılar.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SEBEP SENSİN
Maria’nın vefat eden kocasını mezara gömerler. Cenaze kafilesi gömü işini tamamlayıp mezarlıktan dönerken, ölenin kocası olan kadıncağız papazın yanına sokulup ve kendisine sorar.-“Rahmete kavuşan kocam Peter’ciğim şimdi acaba nerede dersiniz muhterem peder?”der
Papaz:
-“ Olsa olsa cennetin kapısındadır
Maria:
-“ Allah Allah neden cennetin kapısında olsun? İçeri giremiyor mu acaba?”
-“ İyi adam olduğu için içeri girmesine müsaade ediyorlardır, ama boynuzları o kadar uzamış ki, kapıdan geçebilmesi için cennetin kapısını genişletiyorlarmış.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
İÇOĞLANLARI ÖRGÜTÜNÜ YILDIRIM BEYAZIT KURDU
Tarihimizde ilk İçoğlanları Örgütü Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt tarafından kuruldu. Devşirmelerden titiz bir seçim sonucunda alınan içoğlanları Edirne, Galata, Sultanahmet’teki İbrahim Paşa ve İskender Çelebi Saraylarında özel eğitim ve öğretim gördükten sonra çeşitli saray görevlerine getirilirdi.
İçoğlanı olarak alınacak devşirmeler devlet merkezine getirildikten sonra Divanı Hümayun’a verilirler, padişah arz odasında bunları bir bir görürdü.
Padişahın buyruğu üzerine Kapıağası devşirmelerin içinden en yakışıklı, en güler yüzlü ve en güzel vücutlusunu seçer, geri kalanları Acemi Ocağı için Yeniçeri Ağasına yollardı. İçoğlanları üç ayda bir aylık alırlardı.