Her yıl okulların açıldığı günlerde eski okul anılarım tazelenir, o günler aklıma gelir.
1950’li yılların ortalarıydı. Demokrat Parti iktidarının hüküm sürdüğü yıllar.
O yıllarda ülkenin dört bir yanında Amerikan sevgisi ve Marshall yardımı yaygındı.
İnsanlarımız Amerika ile yatıyor, Amerika ile kalkıyordu. Bu uğurda şarkılar türküler besteleniyordu.
Amerikan yardımı okullara, eğitime kadar yansımış, başta öğretmenlerimiz olmak üzere biz öğrencileri de mutlu etmişti.
Amerikan yardımı ile o güne kadar hiç görmediğimiz okul araçlarına sahip oluyor, sütün tozunun da olduğunu öğreniyorduk.
O yıllar, Türk eğitiminde bir devrim yaratan Köy Enstitüleri’nin eğitim programının sonlandığı, amacından saptırıldığı bu okulların eğitime zarar verdiği tartışmalarının yoğunlaştığı yıllardı.
Köy Enstitüleri’nin ilk mezunlarından olan Uzunköprü’nün Çavuşlu Köyü’nden olan, yine kendi köyüne öğretmen olarak atanan rahmetli Şaban Patır Hocam dahi Amerikan yardımının cazibesine kapılmış, bu yardımın arkasında nelerin olduğunu yıllar sonra öğrenebilmişti.
Her şeye rağmen o dönemlerde Köy Enstitüleri’nin kaliteli eğitimi henüz daha yozlaşmamıştı. Bugünkünden çok daha ilkeli ve kaliteliydi. Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz sadece ders saatlerinde öğrencileriyle ilgilenmez, öğretim dışında da takipçisi olurdu.
Öğretmenlerin köylerde büyük saygınlığı vardı. Halk her türlü sorununu öğretmenlere iletirdi.
Öğretmenler, aralarında sorun olan ailelerin sorunlarının çözümünde aracı olurdu. Kız istemeye gidecekler öğretmenleri almadan gitmezdi, Kısaca başı sıkışan bir ihtiyacı olan öğretmene gelirdi.
O yıllarda köy öğretmenleri adeta halkın dert babasıydı. O yıllarda okul bahçeleri parktan farksızdı, çiçeklerle bezenmişti. Bahçenin bakımını öğrenciler öğretmenleriyle yapardı. Okullarda birer işlik vardı. Buralarda öğretmenlerimiz bazı işleri, tamiratı kendileri yapardı. Çünkü okullarında her öğretmene bu işler öğretilmişti. Okulun damında akma mı var, öğretmenimiz anında dama çıkıp soruna çare bulurdu.
Yine bir eğitim öğretim yılının başlangıcındayız. Gelişen imkanlara teknolojiye rağmen yoksulluk içinde de olsa o kara önlüklü günleri, tahta çantayla okula gittiğimiz sıralarda balık istifi oturduğumuz, öğretmenin anlattıklarını can kulağı ile dinlediğimiz, okul araçları bulmakta zorlandığımız, tavşan bacağıyla tahtada yazıları sildiğimiz okuldan yakacak için evlerimizden odun getirdiğimiz günleri özlüyorum. O günlerin öğretmenlerini tamamı rahmete kaldı. Onları hürmetle anıyorum.
Keşke Köy Enstitüleri devam etseydi. Öyle sanıyorum ki o zaman bugün eğitimde şikayet ettiğimiz sorunların büyük bölümü çözümlenmiş olurdu.
Bu okullardan rahatsız olan köyden yetişen öğretmenlerin halkı aydınlatmasıyla itibarlarının zedeleneceğini iddia edenler. Bir toprak ağasının dediği gibi “Köylere öğretmenler geldi bizim ağalık itibarımız yok oluyor” diye hayıflanan bunu parlamentodaki güçleriyle hissettiren sermaye sahipleri sonunda Köy Enstitüleri’nin ülke gerçekleri dikkate alınarak uygulanan programını eğitimini yük ederek emellerine ulaştılar.
Bizim beğenmediğimiz, yok ettiğimiz Köy Enstitüleri’nin eğitim sistemini benimseyen Güney Amerika ülkeleri eğitimde bizden kat kat üstün düzeye geldiler.
Böyle yeni eğitim öğretim dönemi geldiğinde o günler aklıma geliyor. O günlerin özlemini duyuyorum.
FIKRA
O KOLTUK TRABZON’A GİTMİYOR
Temel uçağa binip en öndeki koltuğuna oturmuş. Bir yolcu gelip Temel’i “O koltuk benim yerim” diye uyarmış.
Temel “Olma kalkmam” diye diretmiş. İş inada binince uçağın pilotunu çağırmışlar. Pilot eğilip Temel’in kulağına bir şeyler söylemiş. Bunun üzerine Temel yerinden kalkıp arka sıradaki yerine oturmuş.
Yolcular, pilot temelin kulağına ne söyledi diye merak etmişler.
Pilot, Temel’in kulağına, “O koltuk Trabzon’a gitmeyecek dedim.” demiş.
**********************************************************
KAYMAKAM BEY
Kaymakamın biri Bayburt'u gezmektedir. Değirmenin bir tanesinde bir eşek görür. Eşeği vatandaşın biri yönlendirmektedir, dönmesi için. Kaymakam "Halbuki eşek kendi kendine yolunu bulsa da dönse, sizce daha iyi olmaz mı" der. Bunun üzerine değirmen sahibi "eyi has diyirsen de gaymagam bey, hani ele senin gibi ahılli eşşek" der
*******************************************************
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
Tarihimizde ilk meteliği 2. Mahmut bastırdı. İlk metelik 1833 yılında Sultan 2. Mahmut’un tahta çıkmasının 25. Yıldönümü onuruna çıkarıldı.
Ayarı düşük olan bu kara beşliklere Metelik adı verildi. Çeşitli zamanlarda bastırılan bu 10 ve 5 paralık olan yeni metelikler halkın bozuk para sıkıntısını karşılayamaz hale gelince 1910 yılında 40-20 5 paralık olmak üzere nikel metelikler bastırıldı.