Ülkemizde devlet üniversiteleri arasında son üç yıl baz alınarak ortaya çıkan başarıya göre sıralamasında Trakya Üniversitesi layık olduğu yerde değil. 62.. Sırada yer alıyor.
T.Üniversitesi 2017 yılında 405.22 puanla devlet üniversiteleri arasında altmışıncı sırada yer alıyordu. Bir yıl sonra 2018 Eğitim Öğretim yılında T.Üniversitesini başarı puanı yükselterek, 417.67 puanla 56. Sıraya yükseldi. 2019 yılında Trakya Üniversitesinin puanı 406.32 puana düştü ve Üniversiteler arasında 62. Sıraya indi.
Trakya üniversitesinden daha sonra kurulan ve bir süre T.Üniversitesine bağlı olarak eğitim yapan Tekirdağ Namık Kemal üniversitesi ise 2017 yılında 433.80 puanla 54. Sırada bulunuyordu bir yıl sonra 433.15 puan alarak 50. Sıraya yükseldi. 2019 yılında 430.98 puanla 51. Sırada yer aldı.
Çanakkale Üniversitesi Devlet Üniversiteleri arasında son yıla göre Üniversiteler arasında 39 sırada yer alıyor.
Vatandaşlar bölgede ilk olarak kurulan Üniversite olan Trakya Üniversitesine bu sıralamanın yakışmadığını, bunun nedenlerinin araştırılıp gerekli önlemlerin alınması önerisinde bulundular.
Trakya Üniversitesinden daha sonra kurulan bir dönem Trakya Üniversitesine bağlı olarak eğitim yapılan Tekirdağ Namık Kemal üniversitesinin eğitim seviyesinin 11 sıra daha üzerinde yer almasının düşündürücü olduğunu belirterek .
Edirne gibi çağdaş ortamda eğitim öğretim yapan bir üniversitenin eğitim seviyesinin daha üst seviyede olması gerektiğini belirten vatandaşlar” bakıyoruz ,
Trakya Üniversitesinden daha sonra faaliyete geçen Anadolu üniversiteleri Trakya Üniversitesinden daha başarılı durumda.
Bu sıralama, eğitimde alt sıralarda olan bir üniversite Edirne’ye yakışmıyor.
Bunun nedenlerinin araştırılması gerekir” görüşündeler.
Gerçekten bu durum üzüntü verici. Dilerim bunun nedenleri araştırılıp T.Üniversitesinin eğitim düzeyinin daha üst seviyelere çıkması sağlanır.
Anlaşılan Edirne’de İlk ve orta öğretim seviyesindeki gerileme yüksek öğretime de yansımış durumda.
---------------------------
EN ÇOK ŞİKAYET TEMİZLİKTEN
Edirne’mizin güzellikleri sıralamakla bitmez.
İnsanları, tarihi dokusu doğal güzellikleri ile örnek bir şehir Edirne.
Kentimize gelenler genellikle bu yöndeki güzellikleri sıralıyor.
bizler için bundan gurur haklı olarak guru duyuyoruz.
Başka illerden şehrimize gelen misafirlerin en çok yakındıkları konu kentim temiz olmadığı yönünde. Gerçekten de böyle, bir türlü çözümlenemeyen temizlik bir sorunumuz var.
Kentin temizliği konusunda halkımızın da duyarlı davrandığını söyleyemeyiz.
Mahalli yönetimlerin görevleri gibi bizlerin de bu alanda eksikliklerimiz kentte yaşamanın sorumluluğunda olmayan insanlarımız var.
Çöplerin çöp araçları yerine etrafa saçılması, çöplerde nafakasını çıkarmaya çalışan at arabalı vatandaşlarımızın atlarını yol üzerine pisletmeleri, park ve bahçelerin yiyecek ambalajlarıyla dolu olması, ve benzerleri bizlerden kaynaklanan atık örnekleri.
Bir de bu alanda en çok şikayet konusu olan inşaat atıkları sokaklara atılıyor.
Gönül ister ki Edirne terminalinden başlayarak kenar mahalleler kadar kentimizde bir çevre temizliğine ihtiyaç var. Bakıyorsunuz belediye bir hizmet yapmış, su patlağı onarılmış çıkan topraklar ortada duruyor. Belediye Başkanımızın belli zamanlarda elemanlarını görevlendirip sokaklarda görünen yerlerde belediyeye mal edilen kirliliklerin temizlenmesini sağlaması gerekir.
Öküz altında buzağı arayanlar, çevre kirliliği konusunda tüm faturayı belediyeye kesiyor.
Edirne Belediyesi bu suçlamayı önlemek için sokakların ve çevrenin temizliği konusunda daha duyarlı olmalı:. kentimizin şanına layık şekilde temizliğinin yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
Başka illerden gelenler kentin güzellikleri yanında Edirne’nin kirli olduğunu söylemeleri bu güzellikleri gölgeliyor. Buna imkan vermeyelim.
---------------------------------------------------------------------------------------------
DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVARLARMIŞ
Halk arasında doğru söylemenin önemini vurgulamak,doğruluğun bir erdem olduğunu belirtmek için” Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözcükleri kullanılır.
Doğrular tarih boyunca yönetimde söz sahibi olan çevreleri rahatsız etmiş, haklılığı, doğruları savunanlar her zaman çile çeken insanlar olmuştur.
Rahmetli Çetin Altan köşe yazısını bu sözleri örnek alarak “ Onuncu köy” adı altında yazmıştır. Günümüzde de doğruları savunmak haklılığınız için yeterli olmayabilir , doğru olan sözleriniz bazılarını rahatsız edebilir.
Onun için çoğu kez doğru sözlerinizin sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsiniz.
Diğer taraftan doğruları bildiği halde gizleyip yalanlara alet olmak da onurlu bir tavır değildir.
Geçici olarak bunun yaratacağı imkanlardan yararlanabilirsiniz.
Eninde sonunda doğruların ortaya çıkması ile arkanızda saygın bir anı bırakamazsınız.
Dünyamızda bunun çeşitli örnekleri var.
Bir zamanlar güçlü olan çevrelerin arkasına takılıp yanlışlara alkış tutanlar” tamam efendim olur efendim, siz en iyisini bilirsiniz” diyenler o koruma zırhları kalktığı zaman sudan çıkmış balığa dönmüşlerdir.
Onun için doğruları söylemek ve doğruluktan ayrılmamanın sonuçları acı da olsa onurlu yaşamanın gelecekte saygı ile anılmanın en emin yoludur. .Doğru söyleyenler dokuz köyden kovulmuş olsa da onuncu köy onurlu yaşam için daha güvenli yoldur.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
KARTAL İLE LEŞ KARGASI
Bir kartal kargaya sormuş:
“ Karga kardeş söyle bana, sen nasıl olur da üç yüz yıl yaşarsın benim ömrüm ise toplam otuz üç yıldır,?
Karga:
“ Çünkü sen, taze et yiyip kanını içersin, ben ise leşle beslenirim” diye cevap vermiş.
Kartal düşünmüş ve “ Bunu bir de ben deneyeyim” demiş.
Bir gün kartal ile karga uçarken yolda ölmüş bir at görmüşler.
İkisi birden pike yapıp leşin üzerine konmuşlar.
Karga bir yandan ölü atı gagalarken, bir yandan da yediklerinin lezzetini anlatıyormuş.
Kartal leşi bir kere gagalamış, iki kez gagalamış, sonra kanatlarını çırparak kargaya:
“ Hayır karga kardeş” demiş. “ Böyle leşle beslenip üç yüz yıl yaşamaktansa taze et yiyip, taze kan içerek otuz üç yıl yaşamak daha iyi” demiş.
--------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
SITMA İLE SAVAŞ 1925’TE BAŞLADI.
Türkiye’de ilk sıtma savaşına 1925 yılında başlandı.
1926 yılında sıtma savaş bölgeleri beşe çıkarıldı.
Savaş alanına alınan köy sayısı ise 1454’tü
1945 yılında bu konuya verilen önem sonucu, sıtma savaş bölgeleri yirmiye,köy sayısı ise 4614’e yükseldi.
1945 yılında çıkarılan bir yasayla , olağanüstü bir sıtma savaşına başlandı.
İlerde Sıtma Savaş Başkanlıkları kuruldu.
16.934 köy sıtma savaş alanına alındı.
1946 yılından 1957 yılına kadar sürdürülen üstün çabalar, yeni bulunan DDT ilaçlarıyla sıtma ile savaşta olumlu sonuçlar alındı.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ÖZLÜ SÖZ
Sana nasıl davranılmasını istersen, sen de başkalarına öyle davran, fakat ilk iyi davranışı sen yap.
DAVİT HUME