ŞURDAN BURDAN…

Okullar şu an ilk dinlenme tatili nedeniyle bir hafta kapalı…

Olay bana ilkokul yıllarımı anımsattı. Benim yaşlarda olanlar da o günleri yaşamıştır. O zamanlar bizim Vize’de iki İlkokul vardı. Henüz ortaokul lise falan yoktu.

İlkokullardan birinin adı: Atatürk İlkokulu, diğeri de İnönü İlkokulu.

Bizim mahalle Atatürk ilkokuluna gidiyordu. Bizler de altı kardeş o okulun öğrencileri olduk. Okulumuz yüksekçe olan kale mahallesinde eskiden kalma ahşap bir binaydı. Zaten o bölge bir zamanlar çarşı imiş. Çevrede hala yıkıntılar bile vardı. Hemen bitişiğinde yine eski , ama hala çalışan bir hamam vardı Onun yanında da bir çeşme ve şadırvan yer almaktaydı.

O yıllarda da üç kez dinlencemiz vardı. Yanlış anımsamıyorsam; birinci karne yılbaşının olduğu haftaydı. İkinci karne mart sonlarıydı. Üçüncü karne ise yıl sonundaydı.

Benim öğretmenim Saime Yurdoğlu idi. Beş yıl, yani; Okulu bitirinceye kadar, hep aynı öğretmende okumuştuk.

Altmışta öğretmen olduktan sonra Vize’nin Develi köyüne atandım. Tek başıma sürdürdüm çalışmalarımı. Daha sonra bir eğitmen geldi. İşte o arada stajyerliğimin kalkması için aynı öğretmenimin yanında izledim çalışmaları. Ve stajyerliğim kaldırıldı.

Dersler sabah dokuz gibi başlardı. On ikiye yirmi kala öğlen paydosu. Öğleden sonra bir buçuk gibi dersler yeniden başlar, üç, üç buçuk gibi sonlanırdı. Evlerin çoğunda henüz elektrik yoktu. Ödevlerimizi gece lamba ışığı altında ve sofra üstünde hazırlardık.

Yani o yıllarda üç karne alırdık. İyi, orta, Pekiyi gibi değerlendirmeler yapılırdı. Bir de Halvegidiş notu. Genellikle pekiyi olurdu. Babam karnemi inceledikten sonra Halvegidiş notuna özellikle bakar ve pekiyi görünce mutlu olurdu.

Yani o zamanlar oynamaya da vaktimiz olurdu. Teneffüsler uzun olduğu için oyun da oynayabiliyorduk. Bazen öğretmenlerimiz bile bu oyunlara katılırdı. Ancak cumartesi günleri öğleye kadar da derlerimiz sürerdi.

O yıllarda bile ilkokul birinci sınıfta okuma-yazmayı çözümleme metoduyla öğrenmiştik.

Aradan yıllar geçti çok şey değişti, çok şey. Hangi birini yazayım? Zaten yaşadığımız şeyler, bilindiği gibi… Eğitim sorunlarımız bir türlü rayına oturamadı desem, abartmış olmam sanıyorum. Bunların belki de hiç iyi olmayanı siyasetin eğitimi yönlendirmesi olabilir. Oysa bilim ve akıl yolu, pedagojik temeller doğrultusunda olabilmesi gerekir inancındayım, bir pedagog olarak.

Köy Enstitülerinin bile neden kapatıldığına bir türlü akıl erdiremiyorum, doğrusu..

Artık bir şiir zamanı:

NOKTA

Küser

Sonbahara bakar gibi

Baksam gözlerine gözlerim küser

Işıkları sönmedi daha

Ama etkisi azaldı ışıklarının

İşte o zaman

Ormandan bir yeşil ağaç

Kesmiş gibi olurum

Ya da oltalanmış bir alabalık

Belki de yağmamış bir yağmur

Kuşları uçmayan bir gök

N.T