LODOS VE SAROS

Enez-Gülçavuş sahilindeki yazlığımızı dolaşmak, elden geçirmek amaçlı olarak yollara düşmüştük o tarihlerde.Bayağı eski bir anı. Bu gün de şiddetli bir lodos esince o günler geldi aklıma. Anılar insanın yakasını bırakmıyor ki…

Tam da lodosun kudurduğu günlerdi..

Ortalama 180 km. lik yol Havsa, Uzunköprü derken Enez sapağı.

Yollar Keşan’a değin otoyol. Dört geliş; dört gidiş. Kaymak gibi…

Genelde temmuz başlarında gidiyorduk. Gündöndüler, mısırlar, pancarlar ve çeltikler olgunlaşmaya yolunda olurdu.

Oysa bu günlerde yeni yeni görüntüde.

Suyun içinde çimlenen çeltikler de bir başka alem. Su birikintisi sandığımız yerler, meğer çeltik ekili yerlermiş. Ve su kenarları genellikle çeltik ekimiyle dolup-taşmış.

Yazlıkçılara iyi haberler vermek, bu açıdan mümkün değil. Çünkü sulak yerler sivrisinek üretir. Hele gerekli ilaçlama zamanında yapılmazsa, yazlıkçıların çekeceği var demektir.

Bir de baktım; Büyük Evren’ne gelmişiz. Fabrikanın oradan güneye doğru sapınca , Küçük evren ve Gül çavuş köyleri…

Dört kilometre daha gidince sahil.

Yüzlerce, belki de binlerce yazlık. Koca kışı yalnız olarak geçiren bu yazlıklar, Artık konuklarını bekler gibi. Evlerdeki madeni yerler paslanmış, sıvalar, şurdan burdan dökülmüş, rutubet yelere ve duvarlara sinmiş Ağaçların bir bölümü tümüyle, bazıları da dal dal kurumuş. Tuzlu su ve lodoslardan etkilenmiş olmalılar

Bekçilerden ve erken gelen birkaç ailenin dışında kimsecikler yok.

Tam bir palapat kırı!..

Oralarda lodos çok daha şiddetli. Deniz, iri ve köpüklü dalgalarıyla ve sesli olarak kıyıları aralıksız dövmekte. Körfezde in cin maçı.

Kıyıda olmayan kara kara kayalar çıkmış ortaya.Kum doğuya ve batıya doğru kaymış.

Neyse ki geçen sezon Gülçavuş muhtarlığının daha önceleri yaptırdığı banklar, onarılmış. Bir iki sezon kırık dökük görüntüleriyle çirkinlik üretiyorlardı.

Kıyı bir hendekle korumaya alınmış. İki duş kurulmuş.

Kıyı ışıkları yoktu ama, en kısa zamanda geleceğini söylediler.

Deniz ve evler arasındaki otlar, kısmen kurumaya başlamış ama, tırpanlanmamış.

Bir gece kalabildik yalnızca. Rüzgar ve dalga sesinden hepimizin uykusu kaçtı. O bölgenin iki aydır mevsimi. Temmuz Ağustos. Uzatınca sıkıntılar da başlar.

Yine de orası, buralardan daha serin. İyice giyinmeden rahat edemedik. Gece de battaniyelere sarılmak zorunda kaldık.

Dönüşümüz Uzunköprü’den sonra ara yollardan oldu. Bir Rum köyünün çok yakınından geçtik. Yol oldukça bozuktu. İçimiz dışımıza çıktı.

Körfeze ve Gala’ya bir kez daha el sallayarak veda ettik. Yazlıklar da bize el sallıyor gibiydi.

--------------------------

ÖZÜRLÜ SORU

Senden çaldım ben seni

Öncü depremlerinden yüreğimin

Erik badem yine erken açtı neden

Kuzuladı içimde yayla menekşeleri

Sarı aşk merdivenin son basamağı

İlkten sona taşınan ekvator

İçime molozlar taşır kal-ü beladan

Akça-pakça dağlarımda esen

Açık alnıma yuvalanır kış kuşları

Hep o balkan yeli soylu soyağacım

Sarı saçlı mavi gözlü göçmeni

Bu kaçıncı ilk ve tek özürlü soru

Çırpınır oltalarında bir koca ömür

N.T

Epeydir oralara gidemiyoruz. Çünkü yazlığımızı elden çıkardık. Ama anılar kalıyor ve sesleniyor böyle arada sırada..