Atalarımızın kullandığı ders ibret alınacak , ibretlik sözleri vardır.Bu sözler onlar geleceğimize ışık tutar.Bu özlü sözlerden birinde şöyle denir “ Birlikten Kuvvet doğar” onla bağlantılı olarak "Bin elin nesi var iki elin sesi var” benzetmeleri toplumda birlik ve beraberliğin önemi bu kısa sözcüklerle çok iyi ifade ediliyor.
Hakim güçlerin, birlik ve beraberliği engellemek için uyguladıkları çok önemli bir taktik vardır” Böl , parçala, yönet” uygulaması ile bugüne kadar başta emekçi kesimi,meslek odaları, hatta sermaye grupları olmak üzere hakim güçler tarafından farklı amaçlara yönlendirilerek,çok farklı gruplara bölünmüştür.
Bu bölünme en küçük meslek kuruluşlarımıza, öğretmenlerimize,işçilerimize çiftçilerimize tüm meslek kuruluşlarımıza hatta muhtarlarımıza kadar inmiştir. Ülkemizde meslek örgütlerine bakıyoruz. Amaçları bir olmasına rağmen bu örgüt temsilcileri farklı amaçlara yönlendirilmiş onları temsil eden birkaç örgüt var.
Aslında o meslek mensuplarının istekleri aynı her zaman kurumların başındakilerden veya iktidardan benzer şeyleri talep ediyorlar.
Yalnız o meslek guruplarının başındakiler farklı yollardan bu isteklere kendi pencerelerinden bakıyor, ona göre değerlendiriyor.
-------------------------
BÖLÜNEREK AMACA ULAŞILMAZ
Bu bölünüp parçalanmanın en çarpıcı örnekler öğretmenler, memurlar ve işçeler arasındaki sendikalarda net şekilde görebilirsiniz.
Bakıyorsunuz, biri emekten yana görünüp aslında bu hakkı iktidarın onayı ve uygun gördüğü şartlarda almayı istiyor “ ne verilirse kabulüm” diyor.
Bazı sendikalar ise hakların hiçbir zaman mücadele edilmeden ,kararlı davranmadan verilemeyeceğini savunuyor, bu konuda mücadelesini veriyor.
Bu farklı yaklaşım İşçi sendikaları arasında da çok yaygın. Bakıyoruz işçi hakları her geçen yıl tırpanlanıyor. Fakat kendini iktidara dayamış sendikalardan bu konuda ses seda yok.
Bunun en çarpıcı örneğini Sakarya’daki “ Tank Palet Fabrikası” olayında şeker fabrikalarının satışında asgari ücretin belirleneceği toplantılarda gördük.
Türk- İş bu olaya ilk zamanlar karşı durur gibi göründü. Daha sonra baktık sesi soluğu kesildi.
Acaba neden?
Kıdem tazminatı haklarında da aynı duyarsızlık yaşanıyor.
Birileri sorunu gündeme taşıyor. Bakıyoruz bir süre sonra bu kişiler geri adım atmak zorunda kalıyor.
Bugün gündemde olan konular hakkında geçtiğimiz yıllarda seslerini yükselten, pahalılık karşısında fırtına koparanlar acaba neden seslerini çıkaramıyorlar.
Bunlar kafalarda soru işareti oluşturan konular.
Emek mücadelesi verenler şunu unutmamaları gerekir ki, lütuf olarak hiçbir hak verilmez, onun için yasalar çerçevesinde bu alanda mücadele verilmesi gerekir “ Armut piş, ağzıma düş” anlayışla haklar alınmıyor.
Bunun ülkemizde ve dünyada çeşitli örnekleri var. Sermaye ve hakim güçler karşılarında örgütlü dayanışma olmadan çalışanların taleplerini dikkate almaz.Bu olmadığı zaman ise emekçiler sadece verilenle yetinmek zorunda kalır.
Ondan sonra da cılız toplantılarla bağırıp çağırmanın faydası olmaz.
Tıpkı bizde olduğu gibi. Bakıyorum, sendikalar ve meslek kurum temsilcileri genellikle Saraçlar Caddesinde öğlen saatlerinde topladıkları az sayıda taraftarıyla seslerini duyurmak ister.
Bunu göre halk size nasıl güvensin?
Kitlelerin benimsemediği hak arayışları öylesine yapılıp amacına ulaşmadan son bulur.
---------------------------
GERİ DÖNÜŞÜMÜ OLAN ÜRÜNLERİ YETERİNCE DEĞERLENDİREMİYORUZ
Geri dönüşüm, kullanıldıktan sonra çöpe atılmayıp tekrar kullanılır duruma getirilen ürünlerin genel adıdır.
Bunların arasında plastik ürünler kartonlar ve benzeri tekrar değerlendirilmesi mümkün olan ev ve işyeri atıklarını sayabiliriz.
Bazı ülkelerin geri dönüşümlü ürünleri ekonomilerine büyük katkı sağlıyor, bezler ne yazık ki bu imkandan yeterince yararlanamıyoruz.
Suyu kıt olan ülkeler kullandıkları suyu tekrar kullanabilecekleri sistemi geliştirmişler. Bizde olduğu gibi sular gereksiz yere akıp gitmiyor.
Benzinliklerde araç yıkanan yerlere bakıyorum. O deterjanlı arıtıcı sular tekrar arıtılması kullanılması mümkün olduğu halde nehirlerle akıp gidiyor.
Hovardaca harcadığımız su kaynaklarını çok değil belki de on yıl sonra tekrar arar duruma geleceğiz.
Dünya’da iklim değişiyor. Kış olmasına rağmen bölgemiz ne kar ne de yağmur gördü.
Yer altı kaynaklarının beslenme imkanları yağışlarla oluyor.
Bunlar olmadığı zaman su kıtlığı başlayacak.
Ne yazık ki, su kaynaklarını en müsrif kullanan bir ülkeyiz Evlerimizde, tarlalarımızda işyerlerimizde evlerdeki musluklarımızda suyu gereğinden fazla kullanıyoruz.
Bazıları “ Ben sondaj vurdurdum oradan yararlanıyorum onun şebeke suyuyla ilgisi yok” diyebilir.
Bu toprakların üstünde ve altındaki sular halkın ortak malıdır.Yeraltındaki sular azaldığında yerüstü suları da yok olur.Daha önceleri sondaj vurulduğunda birkaç metrede çıkan suyu bulmak için şimdi daha derine gitmek zorunda kalıyoruz.
Gün gelecek yer altı suları tükenecek.
İnsanların yaşamı için su her şeydir, onu tasarruflu olarak kullanmayı öğrenmeliyiz.
Yoksa bu tür doğal kaynakların gidenleri geri gelmiyor.
-----------------------
FIKRA
Bir toplantıya katılan kadın davetlilerden biri yanında oturan kadından dünyanın en ünlü yazarının ki olduğunu sorar.
Yanındaki hanıma :
“Size göre dünyanın en ünlü yazarı kimdir” diye soru yöneltir.
Kadın bu soruya anında yanıt verir:
“En ünlü yazar işimdir, sürekli yazıyor” dedi.
Arkadaşı bu cevaba çok şaşırdı ve” Sahi mi” diye sordu. Ve eşiniz neler yazıyor “ dedi
Kadın bu soruyu hemen yanıtladı.
“ Eşim her gün yaptığım alışverişlerin çeklerini yazıyor” diye cevap verdi