ESKİ MEBUSLARIMIZ NERELERDE?

Bir dönem halkımızın oy vererek kendi haklarını savunması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderdikleri parlamenter eskilerinden şu ana hayatta olanların büyük bölümü bugün yaşamlarını Ankara, İzmir gibi büyük illerde sürdürüyor. Milletvekillerine sağlanan emekli aylıklarıyla ülkenin her yerinde rahat yaşamak mümkün. Aslında bu muhteremler vekillikleri sonrası yaşamlarını kendilerine bu rahat imkanı sağlayan, oylarıyla Ankara'ya gönderen halkıyla iç içe geçirip yaşamlarını tamamlamaları gerekmez miydi?

Başka illerde bunun böyle olduğunu duyuyoruz. Milletvekilleri görevleri sonrası yaşamlarını kendisine  bu yüksek maaşlı ortamı sağlayan seçmenlerin arasında geçirip ömürlerini tamamlıyorlarmış. Böyle zamanda da halkın sorunları ile ilgilenip iyi ve dar zamanlarında destek oluyorlarmış. Bizim parlamento tekavitleri öyle mi?

Şu anda Edirne de işi olanların dışında olanlar "işim bitti bana eyvallah" deyip kapağı büyük  kentlere atıp lüks yaşantılarını sürdürüyorlar. Halbuki ülkemizin böyle zor günler yaşadığı dönemlerde bu muhteremler kendilerine lüks yaşam ortamı yaratan  oyunu veren halkının yakınında olması gerekmez miydi?

Eğer yine bir seçim kokusu duysalar "belki bir daha bize veya destek verdiğimiz kişilere şans doğar" diye buralara gelip kulis yapıp halkın oyunu devşirmeye çalışırlar. Öyle sanıyorum ki dört gözle yine o günleri bekliyorlardır. Aslında günümüzde görevde olan parlementerlerin halk nezdinde etkinlikleri de çok azaldı. Siz bakmayın milletvekillerinin "size şu hizmeti getireceğiz gözünüz aydı" türünden müjdeli haberlerine. Milletvekillerinin böyle bir etkinlikleri artık yok denecek kadar azaldı, buna iktidar milletvekilleri de dahil.

Onlar dahi atanmış bakanlara ulaşıp derdini anlatma imkanı bulamıyor. Hal böyleyken halkın arasına girip boşuna gerçekleşmeyecek vaatlerde bulunup halka gerçekleşmesi mümkün olmayacak müjdeler vermesinler. O kadar etkileri olsalar, Edirne'de uluslararası  değerimiz. Selimiye önündeki o rezil görüntülere çözüm bulunamaz mıydı?

Bu durumu göz önüne alması gereken, geleceğinden güvence bekleyen halkımız şapkasını önüne koyup, önyargıları da bir yana bırakarak, kendisi bir yana çoluk çocuğunun geleceğini güvence altına alacak kararlığı göstermek zorundadır. Gerek ekonomik gerekse siyasi gidiş iyi sinyal vermiyor. Böyle zamanlarda Küçük hesaplar bir tarafa bırakılmalı büyüklerimiz "sonraki pişmanlık fayda etmez" sözünü boşuna söylememiş. Kurdun sisli havayı sevdiğini unutmayalım..

----------------------

FIKRA

ÇÜNKÜ

Ünlü bir Amerikanlı, kendine bir yardımcı arıyordu. Bulacağı kişiyi hem sağ kolu yapacak, hem de bazı işletmelerin idaresini ona devredecekti.

İlk elementin ardından başvuruda bulunan yüzlerce kişiden üç aday kalmıştı. Amerikalı "şimdi üçünüze de kolay bir soru soracağım" dedi. "En iyi cevap veren işe alınacak sorum çok basit. İki kere iki kaç eder? "

Adaylardan biri dört, diğeri on eder diye cevap verir son aday ise beş cevabını verir. Amerikanlı, üçüncü adayı işe aldığını söyler. Gerekçesini de şuna bağlar "birinci aday dört deyip

çok basit cevap verdi, İkinci aday ise abartılı gerçek dışı cevap verdi. Bu kişiye sırtımı dönsem bana kazık atar. Üçüncü adayı işe  almaya  karar verdim çünkü cevabında espirisi var. Mantıklı cevap vermesini biliyor. Üstelik de yeğenim oluyor "...