Kestiğim ağaçlarda meyveler hamdı
Çilingir soframda mezem kırık bir kadeh
Bizim evin önünden yine geçmedi şu karlı yaz
Akşam olunca haydi şerefe kalkan duvar
“Vakit ve nakit…” o masada uçtu uçtu yine
Şarkı ve söyleşi aklar şerbetli kadehleri
Baskı şiddet vız gelir çakır keyf kafalara
Ama bak bilge ne demiş çok önceleri
“Şişede durduğu gibi durmaz” dal-budak
Yine de molla, kendini kolla yanarsın
Yoksa gölgeni bulursun, ızgara da tavada
Çetele tutmaya gerek yok yaz yeter
İçtiğin “aslan sütü” olsun bir de sen
Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil
Bırakın isteyen içsin istemeyen içmesin
Cennette hepsi varmış, öyle dediler
Dünya cenneti yeter de artar…
Hesapsa herkes kendi verecek nasılsa
Öyleyse buyurun çilingir soframıza
İçmeyen o tadı bilmez diyorlar
Garson, ağçlar kesilmeden bir servis daha
N.T
Ne zaman seçim olsa gerginlik tırmanır hep. Alandan alana koşan parti başkanları ve milletvekilleri… Sesleri kısılsa bile konuşmaktalar. Suçlamalar, hakaretler dizboyuı. Kayıtlı particilerin de koşturup durdukları söylenebilir.
Yani kim kime , dum duma. Yıllardır aynı seçim öncesi yaşananlar yeniden yeniden yaşanmakta. Dedikodular,yanlı tavırlar…
Herkes, ya da her parti kendini doğru olmasa bile haklı çıkarma peşinde. Hepsi de kazanacağından söz etmekte. “Sandık, sandıklar içinde…” neyle dolacak bakalım göreceğiz diyen yok 30 yıl süren terör ve şehit edilen gençlerimizi neredeyse unutacak konuma girdik mi yoksa? 40 bin kişinin hayatını sona erdiren katilleri asla ve asla unutmamak, hesabını T.C olarak sormak zorunda olduğunu hiç ama, hiç unutmamak gerektiği bilincine ulaşmalıyız, geç kalınmadıysak.
Seçim mi, geçim m,?... Cüzdan mı, vicdan mı?Kara para mı, ak akçe mi? İnanç gösteriş ve sömürüye araç olsun diye mi? Vicdan işi mi? Onu kullananlar, satanlar az mı çoğaldı mı? Ben bilmem. Kim bilir onu da bilmem. Halam, teyzem de hiç olmadı ki… Onlara sorardım, h,ç olmazsa. Bir bilen akıllı çıksa da akilleşsek. Bölücüler adım adım yol almakta. Birbirine düşenlerin birbirlerinden farkı var mı?. Al birinden vur birine diyenlere ne demeli peki!...
Nedense aklıma geliyor şu çocuksu deyiş: “Ayı gördüm seni sandım, seni gördüm ayı sandım.”, köprüden geçene kadar ayıya dayı demedim hiç. Niyetim de yok
Çünkü: Küçük yaşta aldık sazı elimize, dertli derti vurduk sazın teline… Saz eskidi, dert eksilmedi… Belki ötede artık…
Ağaçları kesip kesip nereye gittiğimizi sanıyoruz, bilemem. Bu aylarda çıkan orman yangınları da işin bir başka acıklı yönü. Kendi ormanımızı ağaçlarımızı koruUlu önder bilyamazsak, kim koruyacak? Bir ülkenin canı, ciğeri, hava temizliği, yağmur getireni, görüntü güzelliği ve serinliği yaratan ağaçlar ve ormanlardır. Bu bilince varamadıysak, yua da varamadıysalar; ormanı beton ormanlarına çevirmek neyin nesi. Hangi aklın ürünü. Çik, yeşillik ve orman uygarlık demektir. Ulu önderimizin yaklaşımı ve uyarısı da böyle. Hele küçük çıkarlar için, böyle yok etmeler oluyorsa, yazıklar olsun bize…
Ormanlar nimettir, varsıllıktır. Çölleşmeyi önlemenin en mantıklı yoludur…