EKRAN BAŞINDA HAFTASONU

Geride bıraktığımız hafta sonunda yaşadığımız yağışlar kuraklık çeken bölgemize iyi gelse de maalesef sona erdi.

Yağışların sona ermesi ve yolların kuruması içimizdeki sürüş aşkını tetiklese de pandemi tedbirleri kapsamında sokağa çıkma yasağı bizi engelliyor.

Bu durumda yapacak bi’ kaç şey kalıyor, kitap okuyabilir, TV izleyebilir, internette gezinebilir ya da oyun oynayabilirsiniz.

Bu durumda bana da tavsiye vermekten başka çare kalmıyor. Umarım can sıkıntınıza bir nebze ilaç olur.

Bu yazımda tavsiye edeceklerim “eski” diye tabir edebileceğimiz motosiklet temalı ya da motosikletlerin başrollerde olduğu filmlerden bazıları.

İlki tüm motorcuların bi nevi marşı haline gelen “Born To Be Wild” şarkısının da çıkış noktası olan, efsaneleşmiş “Easy Rider” filmi.

EASY RIDER

Başrollerini Peter Fonda, Dennis Hopper ve Jack Nicholson'ın paylaştığı 1969 ABD yapımı bir yol filmidir.

Dennis Hopper aynı zamanda filmin yönetmenliğini de üstlenmiştir.

Easy Rider, 1998 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

Filmde, uyuşturucu satışından kazandıkları parayı harcamak amacıyla motosikletleri ile Amerika Birleşik Devletleri'nde gezinen iki hippinin, Wyatt (Peter Fonda) ve Billy'nin (Dennis Hopper), öyküsü anlatılmaktadır.

Bağımsız sinemanın en önemli örneklerinden birisi olarak kabul edilir. Hollywood sinemanın stüdyoya bağımlı projelerine karşı alternatif bir pozisyonda ortaya çıkmıştır. Yapımcılar artık çok büyük bütçelerin haricinde de sinema yapılabileceğini görmüştür. Filmde gelenekseldeki özdeşleşmeyi engelleyecek pek çok unsur bulunmaktadır. Hemen fark edilenlerden biri sahne değişirken sıçrayarak diğer sahneye geçişlerdir. Karakterler hiçbir otoriteyi tanımazlar; bir yere, bireye, topluma bağlı değillerdir.

Filmde özgürlükler ülkesi olarak sunulan Amerika'nın aslında kendi içerisinde farklılıklara ve bireysel özgürlüğe karşı ne kadar hoşgörüsüz bir tutum takındığından bahsedilmektedir. Zamane kuşağın bu zihniyeti değiştirmeye çalışması ve kendi bakış açısını ortaya çıkarma çabası filmin ana temasını oluşturur. Midnight Cowboy ve Alice's Restaurant ile birlikte film dönemin en eleştirel yapımlarından biridir.

HARLEY DAVIDSON VE MARLBORO MAN

Mickey Rourke ve Don Johnson’ın başrollerini oynadığı film 1991 yılında Simon Wincer’ın yönetmenliğinde çekildi.

Filmin kahramanları Harley Davidson ve Marlboro Man, çok sevdikleri ve kendilerini ait hissettikleri tek barı kurtarmak için bardaki arkadaşlarıyla birlikte banka soymaya karar verirler. Soyacakları bankanın sahibi de barın başına bela olan haydutların  patronudur.

Aksiyonun asla durmadığı film kısa zamanda motosiklet severlerin favori filmlerinden biri haline gelmiştir. Ayrıca film müzikleri arasında yer alan Bon Jovi’nin Dead or Alive şarksıındaki “Sürdüğüm çelik atın üstüne bir kovboyum, ve aranıyorum. Ölü ya da diri” sözleri motorcuların uzun yol sürüşlerinde dillerine Born to be wild’tan sonra en çok takılan sözler oldu.

Tekerinize taş gelmesin