KURAKLIK ALARM VERİYOR

Özellikle bölgemizde uzun süre devam eden kuraklık dayanılmaz boyuta ulaştı. Bu kuraklık nedeniyle içme suyu sağlanan kanallarda su seviyesi  bugün en düşük seviyede.

Yeraltı sularında da büyük azalma var.Onların dışında ilimize su sağlama imkanı yok.Nehir sularının arıtılması imkanı da olmadığına göre, böyle giderse bir süre sonra susuzluk daha ciddi boyuta ulaşabilir.

Bunu önlemek için herkese görev düşüyor.Gereksiz yere su kullanma akışkanlığımızı kısıtlamalıyız.Çünkü gelecek tehlike herkesi etkileyecek yaşamımızı daha da zora sokacak.Sadece içme sularını değil yer altı sularını kullanmada da tasarruf yapmalıyız.

Bölgemizde beklenen oranda yağış olmadığı için yer altı suları da tükeniyor.

Evlerde kullanacağımız suda tasarruf yapılacağı gibi yer altı sularının kullanımında da tasarruf yapılmalı” Allahın yer altı suyu bitmez.Ben istediğim kadar kullanırım” anlayışı son bulmalı.

Topluma anlayacağı şekilde yer altı sularının da tükeneceği anlatılmalı.

Bu arada nehir suyunu arıtma yöntemi konusunda da imkanlar aranmalı.Kuraklık böyle devam ederse gelecek yılda da su sıkıntısının  daha da  artmayacağını kim garanti edebilir.

Unutmayalım ki kuraklık tehlikesinin nelere mal olduğunu anlamak için  tarihte bu tehlike ile yüz yüze  kalan toplumların  ne duruma düştüğünü,kuraklık sebebiyle Türklerin anayurdunu terk ettiğini unutmamak gerek.

----------------

FIKRA

KARIDAN KORKMAYAN VAR MI.?

Elazığ’da adamın biri kahveye girer ve oyun oynayanlara:

“Hop abeler,bir Dakka,karısından korkanlar ayağa gahsın”

Ani bir gürültü kopar bir kiş hariç herkes ayağa kalkar. Kahvede bulunanlar hayretle oturan adama bakar.

Soruyu soran adam oturan adama yaklaşır ve:

“Abe helal olsun deliganlı adammışsın.Harbiden sen karından korkmuyor musun.?”

Kan ter içinde kalan adam toparlanarak:

“yav gardaşım ele bi kaf ettin ki dizlerimin bağı çözüldü,gaklamadım” demiş.

--------------------

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ.?

KAHRAMAN DELİLERİN KISA TARİHİ

Tarihimizde ilk Delilere Örgütünün kuruluşu on beşinci yüz

yıl sonu ile on altıncı yüz yılın  başları arasındadır.

İlk defa Balkanlarda kurulan örgüt, bir çeşit atlı asker sınıfıydı.Osmanlı devletinin gözü pek, hiçbir şeyden yılmayan bu topluluğuna bir ara “ deliller” adı verildiyse de halk yine ilk kuruluş adı  ve özellikler4i olan delilere sözcüğünü kullandı.

Delilere savaşta yararlık gösterince ağa,ağalıkta başarılı olurlarsa delibaşı olurlardı. Delibaşı  vezir dairelerinde ve sadrazam kapısındaki önemli kumandanlardandı.

Törenlerde koruyuculuk göreviyle sadrazamın önünde yürürlerdi. Halife Ömer Deli Ocaklarının başı sayılır. İlkin Rumeli Beylerbeyiyle sınır beylerinin buyruğunda olan delilerin örgütleri zamanla daha da genişlerdi.Anadolu Beylerbeyi ve vezirlerinin buyruğunda örgütleri kuruldu.

Deliler silah olarak tekne  kalkanlar,eğri  palalar,mızraklar, atlarını eğerine bağlanmış bozdoğanlar taşırlardı.Vahşi hayvan derilerinden yapılmış ve kartal tüyleriyle süslü külah takarlar;aslan,kaplan,kurt derilerinden yapılmış elbiseler giyerlerdi.

Ayaklarında “Serhatlık “ denilen mahmuzlu,burunları sivri,arkaları yüksek çizmeleri vardı. 17. Yüzyılda deli kıyafetlerinde bazı değişiklikler yapıldığı görülür.

Bu tarihten sonra deliler başlarına bir arşın (eskiden kullanılan aşağı yukarı metrenin üçte ikisine eşit olan uzunluk ölçüsü) uzunluğunda siyah kuzu derisinden buru gibi üzeri sarıklı kalpak giymeye başladılar.

Delilerden elli altmışı bir “bayrak” olurdu.Bu bayraklara kumanda eden kişilere  ise “ delibaşı” denirdi.

Deli ocağına giren genç ağalardan birinin yanında yetişir,ocağın usul ve adetlerini öğrenir; eğer deli olması uygun görülürse,din ve devlet için savaşacağına,hiçbir savaştan kaçmayacağına yemin ettirilir,tören ve dualarla başına deli kalpağı giydirilip ağa çırağı olarak ocağa kaydedilirdi.

Yeminini tutmayan deliler, keçe külahı alınarak ocaktan kovulurdu. Bilinen kaynaklarda delilerin gördükleri görev karşılığı olarak 17. Yüzyılda 12 ile 15 akçe arasında bir ücret aldıkları belirtilir.Daha sonraları bu ücret sadece savaş zamanlarında verilmeye başlandı.