“Kendine iyi bak! “ deyişi günümüzde sık kullanılır oldu.
Hoş bir deyiş, hoş bir temenni..
Ama kazın ayağı öyle değil sanki. Çünkü bunu gerçekleştirmek, bu yoldan yürümek kolaymış gibi görünse de; değil.
Kendine iyi bakman için her türlü çevrenin sağlıklı olması gerekir, kanımca.
Kendine iyi bakmanın önde gelen kuralı beslenmedir. Sağlıklı ve dengeli beslenme hem de. Bu da doğmadan önce başlamalı. Doğduktan sonra da ömür boyu sürmeli. Uzmanlar, anne sütünün ne denli yararlı olduğunu söyleyip dururlar. Bebek, en az 6 ay anne sütü içmeli uyarısı ne denli yerini bulmakta, bilmiyorum. Ama analık duygusu ve görevi, yapılıyor da. Ancak bazı sosyetik, sonradan görmeler; sırf göğüsleri bozulmasın diye buna yanaşmıyorlarmış. Bu yaklaşıma “doğru” demek olası mı?
Son günlerde “süt bankası “ kurulması yaklaşımı var. Dünyanın bir çok yerinde bunlardan varmış. Eh, bizde de olmasının bir sakıncası yok sanıyorsunuz. Öyle de olmalı, iyi olur. Sütü gelmeyen anneler için ve bebeklerin sağlıklı gelişimi için elzemdir.
Ama bazılarıi bizim gibi düşünmüyor. “Süt kardeşliği” oluşurmuş. Ve yanlış anlamadıysam kardeşlik oluştuğu için evlenemezlermiş!.. Böyle bir yaklaşım bilimsel ve sağlıklı olabilir mi? Sanmıyorum. Önemli olan sağlıklı gelişim ve büyümekse eğer, bebekler niçin böyle bir olanaktan yararlanmasın? Anneler neden zor durumda bırakılsın? Anlamak olası değil.
Eskiden çok anlatılırdı: Uzakdoğu ülkelerden bir Müslüman olmak istemiş. Müslüman ülkelerden yardım istenmiş. Hocalar gönderilmiş . Hocalar dini ve gereklerini öğretmeye başlamış hemen. Arada bir, şu yasak, bu mekruh, şunu yapamazsın, şunları yapman olabilir Şu farz, şu vacip, şu sünnet.. Ora halkın bu yasakları duydukça suratlar ekşimeye başlamış..
Sonunda ne mi olmuş? Biz vaz geçtik bu işten deyip hocalar geri gönderilmiş. Ne denli gerçek bilmiyorum ama çokça duyduğumu söyleyebilirim
Demek ki kendine iyi bakma olayına genellikle kapılar ya kapalı, ya bozuk, ya da paslı. Dışarıdan alınan bir çok gıdanın içinde ne olduğu belli değil. Yapaylık yaşantımızın bir parçası olmuş durumda. Bir çok gıdada kanserojen maddeler ve kimyasallar karıştırılıyor… muş!..
Hadi gel de kendine iyi bak bakalım!
Hastalıkları bile paraya çevirmekteler, duyumları ya da dedikoduları.
Bir kanalda, bitkisel ürünler, bir tarafta inanç sömürüsü. Akşam bir anne anlattı kanalın birinde. Hastaymış, bitkisellerden kullanmış. Üç gün hastanede yatmış tam üç gün. “Pişmanım” diye de eklemişti.
Bir başka kanalda hoca olduğunu söyleyen bir yere bakan gelen şikayetleri dua okuyarak tedavi ediyor sözümona. Duaları da canlı ve sesli okuyor hem de…
Tıbbın bu denli geliştiği bir zamanda safsatalara böyle ilgi duyulması normal mi sizce?
Nazar değermiş!.. Nazar bakış demektir. Yani birinin bakışı, hasta edermiş insanı. Kinayeli bakış olmalı. Giderilmesi için okuyup üflemeler, korunmak için hamaylı takmalar, adaklar üretmeler. Babalardan şifa beklemeler…
Bu çağda uğraşlarımıza bakın. Büyü olayını da anımsatmalıyım. Cehaletin acı çeşmeleri bunlar; gibime geliyor.
Hadi gel de iyi bak kendine!.. Mümkünse, Olanaklıysa!...
------------------------------------
Ekranlar ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Eğitici, öğretci izlenceler giderek azalmakta.
“Ne giysem yakışır…” izlencesine taktım bu aralar. Belli bir süre içinde mağazalara koştur, bir şeyler satın al, giyin. Etek mini olsun, saç yapılsın, dekolte olsun her şey olabildiğince. Ve birkaç kişi nasıl giyidiğine karar versin. Olacak iş mi? Böyle bir izlence olabilir m?
N’olamaz.
Giysilerini kendin yarat ve dik; bakalım önce. Sonra kimin ne giydiğine, yakışıp yakışmadığına karar veremez. Bu konu görecedir. Kişiden kişiye değişir. Giysi güzelliği, tak takıştır yakıştırsı, boya, süs püs.. Bunların hepsi de yalancı dolmaya benzer. Yani benzetmede hata olmaz derlerya; eşeğe altın semer giydirin eşek; yine eşektir.
Ben de o denli süs-püs içine dalsam çıksam jüri oy verir mi? Eksi kaç verir bilemem.
Doğal güzellik neredeyse tarihe karışıyor. Karıştı bile
Yapaylık rağbet görse bile bu geçicidir. Kendimizi ve başkalarını kandırmaktır.
Kalıcı olan kişilik güzelliğidir.