‘GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM’  İLE OLMUYOR

 Edirneli bürokratlarda ve meslek kuruluş temsilcilerimizde, siyasilerde genellikle vazife sınırlarını zorlamadan ”Suya sabuna dokunulmayan idare-i maslahatçı  bir vazife anlayışı hakim.

Ülkemizde işler böyle olduğu ile yetinmek,”armut piş ağzıma düş” demekle yürümüyor.Haklar ısrarlı olarak istemek bunun yolunu bulmakla  elde ediliyor.

Bunu elde etmek için sınırları zorlamak hakkın hak olduğunu bir lütuf olmadığını bilmek ona göre  efor sarf etmek  gerekiyor.

Bazı bölgelerde  kendi  hakları olmadığı halde bazı hakları elde ediyorsa ,bu haklarını kararlılıkla mücadele verip, bu imkanları  o bölgenin tüm kurumlarının,bürokratların ve siyasilerin de sahiplenmesiyle elde etmişlerdir.Bu tür mücadele ile  elde edilen  haklardan en az yararlanan illerin başında  ne yazı ki  Edirne’miz gelmektedir.

Biz bugüne kadar hizmetten çok nasihat ve bol bol  Edirne’nin güzelliklerinden oluşan Edirne halkının uysallığını ve medeni vasfını yansıtan nutuklarla yetindik.

Şöyle bir incelendiğinde kentimize gelen üst düzey yetkilileri benzer sözlerle Edirne’ye methiyeler düzenliyor olmaz vaatte bulunuyor.

Bunlar da sadece lafta kalan gerçekleşmesi mümkün olmayan sözlerdir.

Bizler böyle boş bölgeye yararı olmayan  boş sevgi sözcükleri  yerine saygılı yaklaşıp bu kentin hakkı olan hizmetlerin gelmesini bekliyoruz.

Bu bölgenin yönetiminden sorumlu olanlar kısır çekişmelerin ve siyasi beklentilerin ötesinde Edirne’nin bazı değerlerinin heba edildiğini dikkate almalı, onları korumada ısrarlı ve ilkeli davranmak zorundadır.

Örneğin, Meriç kumu kimlere kimlerin sayesinde, kimlerin ısrarı ile bir yerlere gidiyor.Bunların arkasında kimler var.  Bu ve benzeri  meselelerin nedenlerin araştırmaz, sorgulamaz, olanları kabullenirsek. Bizler daha çok gol yer daha sonra bunun nizami olup olmadığını kendi aramızda tartışırız.

Kısaca bölgemize hizmet gelmesinde el ele vermeyi ısrarcı olmayı beceremiyor,onun sonunda da  verilenle yetiniyoruz. Bu  duyarsızlığı, bir anlamda beceriksizliği üzerimizden atmamız gerekir. Bu sözlerle kimleri kastettiğime gelince onlar kendilerini bilir. Hani bir söz vardır “ayinesi iştir kişini lafa bakılmaz “denir

 

EDİRENNİN NEYİ EKSİK

Her nedense bazı iş potansiyeli yaratan hizmetler Trakya ve   özellikle  Edirne’ye layık görülmüyor. Trakya topraklarına baktığımızda  İstanbul’un ne kadar çevresini kirleten sanayi kurumu varsa bu bölgeye aktardılar. Bunun sonunda Trakya’nın  can suyu olan milyonlarca çiftçinin geçim kaynağı  durumundaki Ergene ve çevresi  mikrop yuvası oldu.

Bu bölge halkı bu kirliliğin faturasını sadece gelirinin yok olmasıyla değil, canıyla da ödedi.Ölümcül hastalıkların en yoğun olduğu bölgenin Trakya olmadığını kim inkar edebilir.İstatistikler ortada,  bölgemizde kanserden ölüm oranları buna kanıtlıyor.

Şimdi de  bazı açıkgözler Çakmak Barajı suyunu Çorlu  Sanayi Bölgesine nasıl taşırız hesabını yapıyor.

Trakya’nın verimli topraklarını sulamak amacı ile yapılan bu baraj suyunun  başka hizmetlerde kullanılırsa şaşırmamak gerekir.

Aradan yirmi yıldan fazla zaman geçti. Bu ana kadar “ Müjde Ergene , temizleniyor” masalını dinledik.Ergene yine bu işe sebep olanların yüzü gibi simsiyah akıyor,çevresine mikrop saçmaya devam ediyor.

Trakya insanına yapılacak bundan büyük haksızlık olamaz.

He nedense bölge insanımız bu konuya odaklanmayı,ısrarla bu nehrin kirlenmesinin bir an önce sağlanmasını herkesin anlayacağı tarzda talebini ortaya koyamıyor.

Sadece vaatlerle yetiniliyor. Onun ötesinde yer altı sularının ve Ergene’yi besleyen su havzasını tükenmesiyle Isıtıranca ormanlarından suyun İstanbul’a aktarıldığını bilmeyen mi var.

Bölgemizde  yer altı su kaynaklarının kısa sürede kullanılamaz seviyeye inerse Trakya çöle dönecek bundan habersiz yaşayıp gidiyoruz . Böyle vurdumduymazlığımız nedeniyle gelecek kuşaklar bize hayır dua etmeyecek haberiniz ola…

**************************************************************************

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?

İLK SOYADINI 1935 YILINDA KULLANDIK

Ülkemizde soyadı kullanma zorunluluğu  1935 yılında yürürlüğe giren” Sayadı Kanunu” ile kesinlik kazandı.

Türkiye’de 1926 yılında yürürlüğe giren, Medeni Kanun’la soyadı kullanmaya  başlandı ama, kullanılması yasa ile zorunlu kılınmadı..1935 yılında çıkarılan yasada “ her Türk  öz adından başka  soyadını da taşımaya mecburdur” denilerek, soyadı taşıma zorunluluğ kondu.Sayadının ne biçimde kullanılacağı  ya da yitirileceği yasayla belirlendi.

**********************************************************************

ÖZLÜ SÖZ

Uçurtmalar, rüzgarın gücüyle değil, bu güce karşı  uçtukları için yükselir.

Williham  CUHURCHİLL